Avatar
Olay Gazetesi

Viva la muerte!

Sanki otomatiğe bağlanmışım gibi sabahtan başlayarak rutin günlük işlerimi yapıyorum. Hiç düşünmeden robot gibi günü yaşamaya başladım. Periyodik telefon görüşmeleri, maillerim, yapılacakların ruhsuzca halledilmesi falan filan.. Kalan zamanda kitaplara sığınıyorum. Çocukluk yıllarımdan kalan bir alışkanlığım bu; devekuşu gibi kafamı saklayıp, kitaplara sığınıp onlardan kendime huzur limanı yapmaya çalışırım..

Pazar  günü Ankara’daki yaşanan terör katliamından beri, kendimle de kavgalıyım sanki, yalnızlığımla da baş başa kalmak istemiyorum. Korkunun çaresizliğine teslim olmamız gerektiğini düşünüp duruyorum. Kitaplarla içimdeki umut tohumlarını yeşertmeye çalışıyorum. Lakin arada bir depreşen, okumaktan da alıkoyan geleceğinden kaygılı çelişkili söylenen bir “ben”  daha fazla beni bastırıyor… Asla diyorum bu topraklarda Viva la muerte (ölüm çığlıkları) yankılanmayacak! 

Penceremden tüm cömertliğiyle  açan ağacın dallarındaki çiçeklere bakıyorum. İnanmak istiyorum. Kim bilir, belki bahar dalları çıkar paslanan duygularımızın içinden yeniden filizlenen dallarla belki yeniden umutlanırız geleceğe dair diye düşünüyorum. 

Ölümün her an kol gezdiği Ortadoğu toplumlarına üzülürken güzel ülkemizdeki yaşananların bu topraklarda kabul görmeyeceğine ısrarla inanıyorum.

Viva la muerte deyimini doğrularcasına ölümün kutsandığı toplumlarda yaşama sevincini savunmak neredeyse ütopik olmaya başlıyor. Pırıl pırıl masum yavruların  yaşama hakkının elinden alındığı pazar gününden beri kendi mutluluğumdan utanır oldum. Bizler ve güzel ülkem yorgun… Sağcısı, solcusu, muhafazakâr olanı, laik olanı bu virüse karşı tek vücut olursa Türkiye normalleşebilecektir. Siyasi görüşümüz ne olursa olsun terörizme karşı tavrımız ortak olmalı ki biz bu patolojiye alışmayalım. 

Üç yıl eve uğramayan teröristin babası, kızının cenazesini istemiyor. Hayattayken kimsesiz, sevgisiz bırakılan gençler kalleş omuzlara yaslanıp tüm trajedilere maşa oluyor. Keşke yaşarken kayıp kızının peşine düşüp ölüm çığlığına alkış tutmasaydı. 
Çatışmadan, ayrıştırmadan beslenip  üç adım sonrasını düşünemeden  yapılan söylemler de bu  ortamı canlandırıyor.

“Bir bey genç kölesi ile gemiye binmiş ama gemi yola çıktıktan az sonra hava patlamış. Dalgalar gemiyi beşik gibi salladıkça hayatında ilk kez gemiye binmiş olan genç köle, kendini yerden yere atıyor, bağırıyor, ağlıyor, dualar ediyormuş. Aynı gemide yolculuk yapan yaşlı bir adam beyin yanına yaklaşmış. Eğer isterseniz ben bu köleyi sustururum efendim. Kölenin çırpınmasından iyice sıkılmış olan bey de, ‘tamamdır, ne yaparsanız yapın yeter ki sussun’ demiş. Bu söz üzerine yaşlı adam iki kuvvetli denizci çağırmış ve köleyi denize atmış. Zavallı köle yüzmeyi bilmediği için bir batıyor, bir çıkıyor, devamlı çırpınıyormuş. Sonra yaşlı adam denizcilere tamamdır, alın gemiye demiş. Genç köle bir kenara oturmuş, yavaş yavaş soluklanmış ve sessizce durmaya başlamış. Bey yaşlı adama, ‘Sağ olun ama bu yaptığınızın hikmeti nedir?’ diye sormuş ve şu cevabı almış: ‘Bu genç köle daha önce hiç suya batmamıştı. Ne olduğunu bilmiyordu. Bu yüzden gemide bulunmasının kendisi için bir lütuf olduğunu anlamıyordu!” 

Evet güzel ülkemin her köşesinde Viva la muerte çığlığı atanların huzurun ve vatanın kıymetini  anlamaları da aynı gemide olduğumuzu düşünmelerinden geçmektedir. İşimize ve aşımıza odaklanabilmemiz için temel güvenlik sorunumuzun çözülmesi elzemdir! 

Keyifli haftalar…

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X