Feridun Eyüpoğlu
Feridun Eyüpoğlu

Açıklar kontrol altında mı?

Ekonomik risklerin başında açıklar gelir.

Yani gelirin gideri aştığı durumlarla baş edebilmek büyük önem taşıyor.

Hem mikro hem de makro bazda minimize ve sürdürülebilir açık vermek…

Hemen her ekonomik yapının temel hedefleri arasında yer alır.

Aile bütçesinin dahi sağlıklı yönetilerek açık vermemesi elzemdir!

Yoksa borç batağı kaçınılmaz olabilir.

Memleketin de her kademede gelir ve giderini yorganına göre ayarlaması şart.

Aksi takdirde geçmiş yıllarda boğuştuğumuz çifte yada ikiz diye tabir edilen açıklarla yine boğuşuruz.

Yani bütçe açığı ile cari açık kıskacı yaşandığıda büyük zorluklar kapıda demektir.

Çünkü kriz riskleri kabarmakta böyle zamanlarda?

Peki Türkiye adına vaziyet nasıl?

Yılın ilk 8 aylık döneminde Türkiye’nin merkezi bütçesi 25,2 milyar TL açık verdi.        Oysa 2016’nın aynı döneminde 4,9 milyar liralık fazla vermişti bütçemiz!

Bu radikal değişimin temel nedeni bütçe harcamalarının yüzde 19,3 oranında artış göstermesine karşın…

Gelirlerdeki artışın yüzde 10,9’da kalmasıydı.

Yani devlet çok harcayıp az kazanmış!

Neden mi?

Ekonomiyi canlandırma amacındaki Maliye Bakanlığı yaptığı vergi indirimiyle gelirlerinden feda ederken…

Destek mekanizmalarıyla ekonomiye şırınga edilen paralar harcama kalemlerini zıplatmış.

Neticedeyse önemli bir gösterge olan bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 2 ile son 5 yılın zirvesine çıkmış durumda.

Bu oran Avrupa Birliği standartlarına göre hala taminkar sayılabilir!

Ama açığın büyümesinin yaratabileceği riskler de giderek yaklaşıyor.

İşte bu nedenle vergi artışları içeren bir paket çıkıverdi karşımıza.

Keza beyaz eşya ve mobilyadaki vergi indirimleri de devredışı bırakıldı.

Yani acı ilaçla da olsa hastalık riski azaltılmaya çalışılıyor!

Diğer yanda ülkenin döviz gelir ve gideri arsındaki farkın göstergesi olan cari denge nispeten daha pozitif bir manzara çiziyor.

Ancak ciddi bir enerji ithalatımızın olması açık vermemizi kaçınılmaz kılmakta.

Nitekim ağustosta cari açık 1,2 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti.

Kısacası kazandığımız döviz harcadığımız dövizden bu miktarda eksik kaldı.

Yıllık açıksa temmuz sonuna göre yaklaşık 0,2 milyar dolarlık daralma ile 36,97 milyar dolara geriledi.

Ama 2016’nın aynı dönemiyle yaptığımız karşılaştırmada yıllık açık 6,7 milyar dolar artmış görünüyor!

Yani geçen yıla göre büyümekte olan bir döviz açığımız var.

 

Altın baskısı yüksek

 

Bunun temel nedeniyse enerji fiyatlarındaki yükselişin yanı sıra altın ithalatının da tırmanışa geçmiş olması.

Altın 11,7 milyar dolarlık bir payla dikkat çekiyor açık genişletici faktör olarak.

Enerji ithalatından kaynaklanan bu yılki ek yükse 3,5 milyar dolar düzeyinde.

Bu iki etkeni hariç tuttuğumuzda ekonomi terminolojisinde çekirdek açık değdiğimiz rakam 8,5 milyar dolar azalmakta.

Yani temel derdimiz altın ve enerji.

Diğer kalemlerde durumun olumulu olmasıysa sevindirici.

En azından turizm tarafında destek yavaş yavaş artıyor!

İhracat da hala formda.

Yine de petrolle altının baskıladığı döviz faturamız Türkiye’yi 38 milyar dolarlık cari açığa doğru taşıyor.

Ve unutmayalım ki; finansman koşulları eylülle beraber bozulmaya başladı!

Üstelik kaynağı belirsiz para girişinin verdiği destekten de yoksunuz bu yıl.

2016’da açık finansmanına 4,5 milyar dolar katkısı olan net hata noksan kaleminden bu yıl 1,6 milyar dolarlık çıkış yaşanması…

Yılın son aylarında cari açığı daha baskın biçimde hissedebileceğimizi gösteriyor. 

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X