Avatar
Can Pulak

43 yıl sonra

Bursa’ya merhaba… Ülkenin bu güzel şehrine 43 yıl sonra seslenmek, çok hoş bir duygu…

 

Genç bir gazeteci iken, Ertuğrul Mat’ın Millet gazetesine Ankara haberlerini verir, Parlamento kulisini yazardım. Bursa Senatör ve milletvekillerinin  gündem dışı konuşmalarını, kanun tekliflerini, komisyon çalışmalarını haber haline getirir, akşamları telefonla iletirdim.
O günlerde telefonla haber geçmek, başlı başına bir hadiseydi. Önce şehirlerarasına (03 )gazetenin numarasını kaydettirir, bazen saatlerce beklerdik. Bağlandı mı, bayram ederdik adeta.
Haberi tam yazdırırken, takip servisi (06) devreye girer, (6 dakika doldu kesiyorum) derdi.
Haydi yeni baştan aynı sıkıntıları çeker veya kesmemeleri için operatrislere yalvarır dururduk. Bu yüzden taşra gazetelerine servis yapan bazı arkadaşlarımız, sorunu şehirlerarası santral memureleriyle evlenerek çözmüşlerdi.
Hey gidi günler heyyy..
Şimdi öyle mi, teknolojinin gözünü seveyim. Haberi yakaladın mı, hemen fotoğrafını çekip, bilgisayara yüklüyorsun. Sonra, dağ başında bile olsan haberi yazıp, saniyesinde gazeteye geçiyorsun.
Hatta daha kolayı bile var, iki işlemi de aynı makinayla gerçekleştirmek mümkün. İ-pad diyorlar adına, resmini çek-haberini yaz-anında tıkla. Şu kolaylığa bakın.
Seneler geçti, sanırım 1974 yılıydı. Millet’le başlayan Bursa’ya ilgim, bu kere Günaydın gazetesinin bölge gazeteleri projesiyle, bir kez daha tazelendi.
İstanbul’da başlayan ilk çalışmalarda “Bursa Hakimiyet’’ hazırlandı ve ofset baskıya karar verildi. Buna katkım,“çorbada tuzumuz bulunsun’’dan öteye gitmedi ama, yine de belli bir süre Ankara’dan Bursa’nın haberlerini derleyip, İstanbul üzerinden geçtim.
1970’te başlayan Bursa ile tanışmanın üçüncü ve artık son etabına giriyorum. Son etabına diyorum çünkü yaşım 70’e geldi.
Yaş 70 ama iş bitmiş değil. Sigara içmem, her gün spor yaparım, doğada yaşarım. Bunun için güne, genç bir gazeteci zindeliğiyle başlıyorum.
Elim değdikçe, fırsat buldukça sizlere yazacağım. Siyasetten çok, genelde turizm ve çevre konuları üzerinde duracağım. Turizmde sezonu nasıl uzatabiliriz, dünyadaki gelişmelere nasıl ayak uydurabiliriz. Sadece güneş-kum-deniz satmamak için neler yapmak lazım?
Her imkânımız var, öyleyse turizmi niçin çeşitlendirmiyoruz, otellerimizi neden dolduramıyoruz?
Turizmle çevreyi birlikte götürmek lazım.
Ne turizm çevresiz, ne de çevre turizmsiz olmaz.
Öyleyse doğayı iyi korumalıyız. Suyumuz mu kirleniyor, ormanımız mı yanıyor, yeşil örtümüze zarar mı veriliyor, dikkat kesilmeliyiz.
Şunu kabul etmeliyiz ki, estetikle pek ilgimiz yok. Dünyanın çiçek cennetiyiz ama, çoğumuzun balkonunda bir saksı bile göremiyoruz..
Şehirlerimiz renksiz ve ruhsuz. Bunları harekete geçirmeliyiz. Bir dönemin yemyeşil Bursa’sı bile grileşti. Uludağ’ın altı neredeyse yeşile hasret hale geldi. O kadar zor mu şehri ağaçlamak ve çiçeklemek?
Avrupa’dan eksiğimiz yok, fazlamız var. İstesek ülkemizi çiçek tarlasına çevirir, ressamların tablolarından güzelini yaparız.
Sinemaya 10 lirayı veriyoruz da, bir çiçekten 2 lirayı esirgiyoruz. Oysa şehirlerimizi renklendirmeye, çiçek ve ağaçla donatmaya karar versek var ya, dünyaya parmak ısırtırız.
Gözümüz siyasetten başka bir şey görmüyor. Siyasetle yatıp, siyasetle kalkıyoruz. Siyasi çevre de öylesine bozuldu ki, insanımızın morali sıfırlanacak adeta.
Oysa bu ülkede güzel şeyler de oluyor. Biraz siyasetin dışına çıkıp, çevreye ve doğaya bir göz atalım. Şu karamsarlığı silkeleyelim üzerimizden.
Üstelik ilkbahar da geldi…
Ne dersiniz?

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X