Avatar
Can Pulak

Merhaba Budapeşte

Havalimanlarından yurtdışına çıkış ve girişleri rahatlatmak gerek. Bunun için pasaport polislerinin sayısını arttırmalı ve boş kabinlere görevli koymalıyız.
 
Budapeşte’ye gitmek üzere çıkışta yarım saat, dönüşte ise 40 dakika kuyruklarda bekledik. Gerçi biz alışkınız ama, turistlere ayıp oluyor. Yüzbinlerce polise sahip olup da, 40-50 polise giriş ve çıkışta görev veremiyorsak eğer, basit sorunları çözmede çok tembel davranıyoruz demektir.
 
Bindiğimiz THY uçağı, personeli ve yemekleri, gidişte de dönüşte de mükemmeldi. Haksızlık yapmayalım, yanlışları olabilir, iktidarın siyasi politikasına paralel yürüyebilir, personelini çağın gerisine atacak uygulamalar yapabilir. Ama THY’nin genel çizgisinde değişiklik olduğu, uçaklarda içkilerin kalktığı ve personel kıyafetinin ilkelleştiği iddiaları doğru değil. Uçakta  her cins içki vardı, yemek servislerinde kırmızı ve beyaz şarap da ikram ediliyordu. Hostese sordum, Avrupa’ya giden uçaklarda her şey eskisi gibi, ancak bazı Arap ülkeleri ve iç hatlardaki çok kısa mesafeli uçuşlarda içki servisi yokmuş.
 
İki saatlik çok rahat ve konforlu bir uçuştan sonra Macaristan’ın başkentiBudapeşte’ye indik. Bir bayan şoförün kullandığı ve Kappatur için kiralanmış iyi bir  otobüs ile önce otele gidip yerleştik, sonra da şehir turuna çıktık. Otelimiz merkeze biraz uzaktı ama, 4 yıldızlı  ve temizdi.
 
Budapeşte, Berlin’den sonra Orta Avrupa’nın en büyük ikinci şehri. Tuna nehrinin iki yakasındaki şehrin sağ tarafı Buda ve sol bölümü de Peşte kıyısı şeklinde ikiye ayrılmış.
 
Tuna’nın sol kıyısında şatolar, parklarla süslü modern caddeler ve tarihi semtler var. Şehrin beyni ve merkezi ise, nehirin sağ tarafında yer alıyor. Erszebet Köprüsü, Gellert Tepesi, Balıkçılar Kulesi, St.Mathias katedrali, meşhur zincirli köprü, müthiş görkemli Parlamento binası ve Kahramanlar Meydanı mutlaka görülmesi gereken yerler arasında.
 
Kahramanlar Meydanı’nda kendimizi bir mitingin ortasında bulduk. Son seçimde 6 mebus çıkaran sağ parti, iktidarın aleyhinde bir toplantı düzenlemişti. Hayli kalabalık vardı ama, polis filan göremedik ortalıkta. Üstelik dünyanın en fazla biber tüketen bu ülkesinde, biber gazını tanıyan da yoktu. İnsanlar ellerindeki bayraklarıyla konuşmaları efendice dinliyorlar ve ölçülü bir şekilde alkışlıyorlardı. Ne bizdeki gibi görsel şölenleri vardı ne de şovları. Akıllı ve uslu bir miting yapıyorlardı işte.
 
Macaristan 10 milyonluk bir ülke. Nüfusun 2 milyonu Budapeşte’de yaşıyor. Gelen vurmuş, giden vurmuş, harbin her türlüsünü ve işgalin her çeşidini yaşamışlar. En çok da bizden yani Osmanlı’dan çekmişler. Macarlar esprili insanlar… Biz Türkleri görünce,’Bir kahve içmeye geldiniz, ülkemizde 150 yıl kaldınız’ diye takılıyorlar.
 
Macar ekonomisi pek güçlü değil. Avrupa Birliği bu yüzden (hele bir iktisadi istikrarı kazanın, sonra Euro’ya geçersiniz) demiş. Günlük hayatta Euro da kullanılıyor ama, piyasaya Macar parası daha hâkim. Turizmden ve tarımdan iyi kazanıyorlar. Küçücük ülkeye yılda 14-15 milyon turist geliyor.
 
Fert başına düşen milli gelirlerini 13.000 dolar diye ilan ediyorlar ama, bu rakam gerçek değil ve halka hiç yansımamış. Tıpkı bizdeki gibi… Zengini de fakiri de çok ama orta sınıfı kalmamış gibi. Otomobil sahibi olmak çok kolay ve ucuz. Ayda 50 Euro taksitle oto alabiliyorsunuz, ancak benzin çok pahalı. Yiyecek de ucuz sayılmaz.
 
Budapeşte kimliğini mükemmel korumuş, çok güzel bir şehir. Tarihi binaları muhteşem, değerli birer tablo gibi. Hele geceleri öylesine güzel bir aydınlatma yapıyorlar ki, şehir göz alıcı bir mücevher gibi pırıl pırıl parlıyor. Bu manzarayı Tuna üzerinde çalışan turistik teknelerden izlemek gerek.
 
Müzik ve gulaş çorbası, halkın  dikkati çeken iki tutkusu.
 
Gece gündüz Gulaş içiyorlar, bu çorba her yemekte var. Müzik ise gerçek gıdaları. Komünizm döneminde 56 bin müzisyenleri varmış. Demokrasi gelince hepsi serbest çalışmaya başlamışlar. Bu yüzden bol ve kaliteli sanatçıya sahipler. Ayrıca Romanlar da Çigan müzikleriyle çok ünlü. Gece gittiğimiz bir restoranda görevli Çigan orkestrası, her milletin müziğini rahatça çaldı. Bizim Türk olduğumuzu öğrenince de, Ayten Alpman’ın (bir başkadır benim memleketim) şarkısını hem çalıp, hem söylediler.
 
HAFTAYA:
 
Tek kurşun atılmadan
bölünen ülke

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X