Avatar
Can Pulak

Muz ve sera kentleri

Yine güzel bir yoldan Alanya’ya geçiyoruz. Nüfusu 100.000’in üzerinde biliniyor ama, gerçekte kışın 200.000, yaz aylarında ise 1,5 milyona yakın insan yaşıyor burada. 20 bin yabancının tapulu evi var Alanya’da. 60 bin yabancı ise sürekli kalıyor.

Rus turist sayısında büyük bir düşüş görülüyor. Buna karşılık İskandinav ülkeleri, başta Norveç olmak üzere çok sayıda yurttaşını gönderiyor buraya. Suriye ve Iraklıların sayısı da, yerli nüfusu kızdıran bir rakama tırmanıyor.

Alanya’da turizmden geçinenler, şimdi kara kara düşünüyorlar. Eski işler, eski talepler, eski rezervasyonlar yok artık. Gelen haberler herkesi endişeye düşürüyor. Rus sayısı yarıya düşecekmiş, Almanlar eskisi gibi gelmeyecekmiş, dünyadaki ve ülkemizdeki olumsuz gelişmeler yüzünden yabancılar, evlerini ucuza satıyorlarmış. Herkes bunu konuşuyor şehirde. Söylenenlerin doğruluğu tartışılabilir ama şurası bir gerçek ki, gelecekten umutlu kimselerin sayısı süratle azalıyor.

Alanya taşıdığı o büyük nüfusa rağmen mümkün olduğunca iyi yönetiliyor. Şehir temiz ve bakımlı, hele sahili Avrupa’nın ünlü tatil beldelerinden bile daha görkemli ve şık. İlginçtir, Antalya’dan sonraki şehirlerin çoğu, MHP’li başkanlar tarafından yönetiliyor. Bu yüzden bulvarlara merhum Alpaslan Türkeş’in adı verilmiş.

Alanya’ya Türkiye’nin Miami’si denebilir. O yüksek apartmanları da olmasa, mükemmel sahilleri ve peyzajıyla tıpkı kartpostal gibi. Şimdi Gazipaşa Havaalanı da devreye girdi ki, eğer önümüzdeki sezonda bir talihsizlik ve ekonomik kriz filan olmazsa, yakında Antalya’ya ciddi bir rakip çıkabilir. Ancak pahalılık konusunun üzerinde durmaları lazım, çünkü fiyatlar bazı kalemlerde Bodrum’u da geçmiş, İstanbul’la yarışıyor.

Gazipaşa’ya doğru yol alıyoruz. Yol dedim de, nazar değdirdim galiba. Yolların bakım ve onarım çalışmaları araçları zorluyor, zaman zaman trafiği kesiyor. Alanya’dan sonra Mersin’e kadar bazı bölgelerde yoğun çalışmalar var. Duble yollar yapılıyor, yeni şeritler ekleniyor, tüneller kazılıyor. Dağların altından tünelle geçilecek artık. 3-4 yıl sonra bitecek ama Akdeniz’e çok kolay ve kısa bir şekilde varılacak. Bunun için büyük masraflar yapılıyor, büyük paralar dökülüyor bölgeye. İnşallah milli bütçemiz zorlanmaz da, bu işler zamanında biter.

Antalya ve Alanya’dan sonra Gazipaşa, Anadolu’nun ihmal edilmiş bir şehri gibi kalıyor. Havaalanı var, yat limancığı bile var ama şehirde bir ruh, bir canlılık yok. Halk sadece tarımdan para kazanıyor ve şimdilik pek de turizme inanmıyor.

Gazipaşa’ya bir sera kent gözüyle bakabiliriz. Yukarıdan seyirde, sera naylonları deniz gibi duruyor. Aynı görüntü Akdeniz’in çok yerleşim yerinde de var. Her yer sera, her taraf naylon, toprağı görmek adeta imkânsız. Gazipaşa-Demre-Finike-Anamur bu durumda…

Noel Baba’nın memleketi Demre çok gelişmiş. Bunda geçmiş Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın hakkını inkâr edemeyiz. Günay’ın eski eserlere ve müzelere karşı merakı, Türkiye’nin bu konuda çok gelişmesini sağladı. Özellikle Demre’ye bilinçli desteğinin yakından tanığıyım. Yeri gelmişken Ertuğrul Günay’ın çok başarılı bir Turizm Bakanlığı yaptığını ve eski eser zenginliğimizin onun zamanında disipline edildiğini de söylemeliyim.

Finike de iyice büyümüş. 15 kilometrelik sahiliyle, neredeyse Kumluca ile birleşecek. Her iki ilçemiz de güzelleştirilmiş, elden geldiğince derli toplu bir görünüme kavuşturulmaya çalışılmış. Finike’nin portakalı meşhur diye bilirdik ama artık eskisi gibi pek yok. Kesilen ağaçların yerinde evler, binalar yükselmiş. Demek ki, sadece Bodrum kesmiyormuş narenciye ağaçlarını, Akdeniz’in tamamında kesiliyor da, ilgilenen ve duyarlı davranan pek kimseler görülmüyor ortalıkta. Böyle giderse, Adana- Antalya ve özellikle Mersin’de portakal ve limon ithal edilir. Sakın şaşırmayın, devletin ciddi bir müdahalesi olmazsa, yakında portakal ve mandalinayı da ithal edeceğiz bilesiniz.

Anamur’a yaklaştıkça, Muz Cumhuriyeti’ne (aman yanlış anlamayın) muzkent’e geldiğinizi fark edersiniz. Dağ taş muz ekili, her yer muz. Açıkta da yetiştiriyorlar, her zaman yensin diye seralarda da… Anamur muzu hoş kokulu ve lezzetli. Bir de sosis gibi kalın eşek muzu var ki, yaşlıların anlattığına göre şeker hastalığına birebirmiş. Pek aklım kesmedi ama, söyleyenlerin bir bildiği vardır.

3-4 yıl önce köylüye, narın kansere çok iyi geldiği, Amerika’nın üreticiye bedava nar fidanı dağıttığı ve meyve olduğunda hepsini çok iyi fiyata satın alacağı duyurulmuştu. Bunun üzerine halk, muzları kesip yerine nar dikmişti. Ancak narın para etmediği, Amerika’nın filan almadığı görülünce, elde kalan narlar yine muzla değiştirilmiş ve bu meyveye itibarı yeniden kazandırılmış.

Nardan tekrar muza dönen bölge çiftçisi, komisyoncuların malı çok ucuza almalarına ve piyasaya misliyle satmalarına çok kızıyor ve öfkeleniyor. Bu duruma çare aranıyor şimdi..

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X