Nail Keçili
Nail Keçili

İktidar ve istihbarat

Meşhur bir hikâye vardır… Atatürk’ün garsonuna soruyorlar: Yahu Ata’nın sofrasında her gece bir sürü insan var. Hepsi sana farklı kahve siparişi veriyor. Kimi orta, kimi az şekerli, kimi sade sen bunları unutmadan hiçbir yere de yazmıyorsun, getiriyorsun. Adam cevap veriyor, “Ne unutmaması beyefendi. Atamın sofrasında kim kahvesi orta yerine, şekerli geldi diye şikâyet edecek. Hepsine aynı kahveyi veriyorum, içiyorlar.”

Başkanlık meselesi konuşulurken muhalefet Tayyip Erdoğan’a “diktatörlüğü getirecek” diye bağırıp çağırıyorlardı. Türkiye demokrasinin kralını 15 Ağustos meselesiyle kocaman bir beton çivisiyle çaktı. Bu konuda başta Cumhurbaşkanı olmak kaydıyla tüm muhalefet tüm ahali katıldı. Herkes beton çivisini daha sağlama batırmak için çekici elden ele gezdirerek vurdular, vurdular, vurdular… Bu jenerasyon böylece darbe denen pisliği gözleriyle gördüler. Ülkeye bulaştırmadan da def ettiler. Henüz darbenin tansiyonunu atamadı Türk milleti.

Sefil ve iğrenç erkek geçinen terörist albay müsveddeleri damlara saklanıyorlar. Türk milleti onları kulaklarından yakalayarak adalete teslim ediyor. Dün akşam özel kuvvetlerde uzun yıllarını vermiş hâlâ delikanlı bir üstat kendi arzusuyla yeniden göreve gelmek için açık deklarasyonda bulundu. Bu hepimiz için geçerli. Hepimiz kendi mesleklerimizin bugünkü var olanlarından çok daha tecrübeli ve iyiyiz. Ben zamanında 24 ay askerliğim neticesinde komutanım albay yerime adam buluncaya kadar seni bırakmayacağım diyerek 25,5 ay askerlik yaparak terhis oldum. Yıllarca benim uçağımı, benim özel jetimi kullanan Yılmaz Kaptan Kıbrıs’ı bombalayan askeri pilotlarımızdandı. 90 gün içerisinde 64 defa işlerim dolayısıyla Almanya’ya gidip gelmişim. Ne risklere girdik anlatamam. Yılmaz hâlâ özel bir havayolunda uçuyor. Ordumuz komutanları isterlerse hava kuvvetleri de, deniz kuvvetleri de, kara kuvvetleri de komandosu, jandarması da istedikleri kadar erken emekli ettikleri, kovdukları, attıkları gerçek Türk çocuklarını, gerçek kahramanları orduya dahil edebilirler. Yeter ki FETÖ, PKK, PYD ve IŞID gibi terör örgütlerinin yeniden bir hamle yapmalarına fırsat vermeden bu kararlar verilsin ve uygulansın. Polis kadrolarımız için de aynı şekilde. Savcı ve hâkimler için unutamadığım, saygı duyduğum, karşısında kendilerini gördüğüm zaman ayağa kalktığım o kadar çok savcı ve hâkimi kaybetti ki bu Türkiye. Bütün bunların yerlerini işgal eden ve yıllarca anamızı belleyen saçma sapan mahkemeler, buralara bizi iten saçma sapan siyasiler…..

Yeter be Türkiye silkelenelim ve bu pisliklerin hepsini def edelim.

Zamanında bir bakanımız çıktı. Karşısında erkeklere göbek attırdı. Geçenlerde aklına saygı duyduğumu zannettiğim bir bakanımız çıktı. “5 çocuk yapmayanı genel müdür yapmam” beyanatı verdi. Bu ülke Batı standartlarını aşmak, Doğu standartlarının asaletine sahip olmak için dedelerimizin dedelerinin kalitelerini yakalaması lazım. Bir zamanlar demini bulup bulmadığını öğrenmek için çiğköfteleri meclisin tavanına fırlatıp “olmuş, pişmiş” diyen insan görüntülü milletvekili kartvizitine sahip ayıları da gördük.

Büyüklerimizin ihtiyacı olan istihbarat ve koruma anlayışımızın eski bir örneğini de size vermekten üzüntü duyacağım ama çare gerçeklerde…

Rahmetli Turgut Özal’a hizmet verdiğimiz başbakanlığı dönemi bütün katıldığı mitinglerde açılışlarda Marmaris’te dondurmacıya giderken bile yanında temiz pak bir adam var. Biz tanıtım sorumluları bu adamı Turgut Bey’in bir yakını, bir dostu, bir akrabası olarak değerlendiriyoruz. Adama da hareketlerimizle saygı duyuyoruz. Bir gün o zaman ki koruma müdürü dostumuza “bu adam kimdir?” diye sordum. “Ben tanımıyorum, herhalde sizin adamınız” cevabını verdi. “ben de tanımıyorum” dedim. Bilahare adam Sayın Özal’ın yanından uzaklaştırıldı. Neredeyse Turgut Özal’la bu adamın birlikte görüntüleri birkaç sene sürmüştür.

Adamın Ankara yakınlarında bir ofisi varmış. Ofisin içine girdiğimiz anda tüm duvarlar Özal’la birlikte gazetelerde çıkmış resimleriyle dolu. Devletle işi olana “gelin ben sizin işinizi hallederim, Özal yakınımdır” vesilesiyle epey para topluyor. Bu koruma zafiyeti ülkemizde yıllardır vardır. Hatta birçok korumanın koruduğu kişiye saldırdığını bilirim. Çok ünlü bir gazete genel yayın müdürü arkadaşım önde devletin verdiği koruma ve şoförüyle Nişantaşı’ndaki erken basılan gazeteleri satan bayiinin önünde dururlar. Şoför gazete almak için aşağıya iner, o sırada öndeki koruma tabancasını çekerek arkaya döner ve bizim yakışıklı gazeteci arkadaşımıza “senin ananı, babanı” derken ünlü gazeteci kapıyı açarak Harbiye Orduevi istikametine doğru koşmaya başlar. Arkasında koruma kovalamaktadır. Korumanın arkasında da sadık şoförü koşmaktadır. Bu genel yayın müdürü arkadaşımızın hikâyesi burada da bitmez. Bir türlü korumalarıyla yıldızı barışmamıştır.

İstihbarat meselesinin hazinliği daha da ilginçtir. Adnan Menderes darbeden haberdar olmamıştır. 12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren’le komşuluğumuz oldu. Kendisini yaşlılığı döneminde sakin sakin yanaşıp tatlı tatlı konuştururdum. Darbeden Süleyman Demirel’in ve şeriklerinin nasıl haberdar olmadıklarını ve darbeyi nasıl yaptıklarını bana birkaç defa anlatmıştı.

Terörist Fetthullah ve takımının darbesini hep birlikte yaşadık. Bu darbeden kıl payı kurtulan Cumhurbaşkanımız hissikablelvuku ile kendisini ve ailesini kurtarmıştır. En yakınlarının iblis çıktıkları teşhis edilmiştir.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X