Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

Bir ülkeye sahip olmak için tarih önemlidir

İnsanoğlunun kullandığı hemen her nesne tarihi bir geçmişe sahiptir. Ayrıca tüm ilmi birikim de bir tarihi sürecin sonudur.

İbn Rüşd(Ö.1198) Faslu’l- mekal adlı eserinde şöyle dile getirmektedir: “ Açıktır ki amacımız ancak var olanları teker teker birbiri ardı sıra araştırmakla ve şimdiki nesillerin öncekilerden yardım almasıyla gerçekleşebilir. Örnek olarak, günümüzde geometri ve astronominin yok olduğunu var saysak ve tek başına bir kişi de kendi kendine gök cisimlerinin büyüklüklerini, şekillerini, birbirlerine uzaklıklarını,vb. kavramaya koyulsa buna güç yetiremez. İsterse bu kişi insanların en zekisi olsun.”

İbn Rüşd’ün ifadeleri, insanlığın ürettiği her şeyin ve bunları mümkün kılan bilginin saklı tutulduğu külli hafızanın yani tarihin varlığına bir vurgudur. Bu çerçevede kadim felsefenin ahk-ı faâli, külli hafıza yani tarih olarak da yorumlanabilir. Yalnızca insanlığın değil, evrenin de bir geçmişi olduğunu biliyoruz; başka bir ifadeyle, evren de kendine has külli bir hafızaya sahiptir.

Bu nedenledir ki Durkheim, sosyoloji bilimini Lavosier kimyasından esinlenerek inşa etmiş; kimyevi kavram ve yöntemleri kullanarak toplumu dönüştürmenin ilkelerini, kurallarını ortaya koymaya çalışmıştır. Machiavelli’den(ö. 1527) günümüze sömürgeciliğin teorisyenleri bir ülke ile o ülke üzerinde yaşayan milleti ele geçirmenin anlamı üzerinde düşünmüş ve yukarıda dile getirilen ilkeleri de dikkate alarak aşağıdaki çerçeveyi oluşturmuşlardır:

“Bir ülkeye sahip olmak için onu yıkmak gerekir; yıkmak demek o ülke halkını yok etmek demektir. Yok etmek ise ya bedeni olarak insanları katletmek ya da o halkı halk kılan örf ve âdetleri, kısaca halkın bağımsızlık ve özgürlük taleplerini yasladığı tarihi öldürmektir. Bağımsızlık maddi vatanın kurulması ise özgürlük, özün gürleşebileceği manevi vatanın yani tarihin kurtulmasıdır. Bir ülke maddi olarak elde tutulmak isteniyorsa maneviyatı, yani özgürlüğü, yani tarihi zayıflatılmalıdır. Bunun için itaat etmeyenler marjinalleştirilmeli; itaat edenler, işbirlikçiler zevke düşkün kılınarak ülkenin başına getirilmelidir. Ülke halkı kendisinden olduğu için işbirlikçilere karşı çıkmada ürkek davranacak, işbirlikçiler ise halklarına güvenmedikleri için onları efendilerine bağımlı kılacak her türlü işbirliğine yanaşacaklardır.”

İşte bu nedenlerle geçmişte ve günümüzde sömürgeci kapitalist güçlerin en çok düşman oldukları ve en çok dikkat ettikleri şey, tarih bilincidir. Yine bu gerekçelerle sömürgecilerin işgal ettikleri topraklarda yaptıkları ilk iş, o topraklarda yaşayan halkların tarih tasavvurunu ve bilincini değiştirmektir.

Aristoteles’in dediği gibi “Tanım özdür; özü verir.” Bir milletin tanımında tarihi yoksa özü de yoktur; çünkü tarih, özdür. Tarihsizliğin en önemli belirtisi, en geniş anlamıyla aldırmazlıktır; sömürgeciliğin istediği de budur. Bugün maddi ve manevi birikimimize yönelik sömürgeci kapitalist saldırıların verdiği yıkım karşısında bırakın bir şey yapmamayı, hüzünlenmeyen kişi aldırmaz kişidir.

Siyaseti, yazılı ve görsel basını izleyin bu tiplere rastlarsınız. Hem de bolca. Mesela Türkiye’yi Avrupa’ya kötüleyen siyasetçi tipleri gibi.

Kaynak eser:

İhsan Fazlıoğlu/Kendini Aramak/Papersense Yay. 

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X