Avatar
Olay Gazetesi

Kurumsallaştıramadıklarımızdan mısınız ?

Kimine göre yeni bir rant kapısı ve trendy yaklaşımı, kimine göre de uzun ömürlü olmanın tek reçetesi… Şaka değil her zihinde ve yorumda farklı kapılara açılabilen kurumsallaşma, son günlerde sıklıkla kullandığımız antibiyotik cinsinden. Ne bir eksik ne bir fazla dozunu her kuruma göre özel ayarlanması elzem bir durumdur. Çoğu girişimci iş adamının da kurumsallaşmadan korkup kaçması bizler gibi mangalda kül bırakmayan danışman arkadaşlarımızın kurumu adeta  “beni baştan yarat” programlarına çevirmesidir. 
Her şeyden önce nedir, ne değildir? Önce bu tanımlamanın samimi ve akılcıl olarak ortaya konulması   ile işe başlanmalıdır.
Ne var ki, sübjektif değerlerle yönetim ve performans anlayışıyla yol almaya çalışan kurumlar da sadece ortak  olmak değil, profesyonel yönetici, çalışan olmak da inanılmaz zordur. Geleceğiniz patronun ruh haliyle şekillenir. Patronun görgüsü kültürü kadar iklim ılımanlaşabilir. 
Günümüz global rekabet dünyasında herkesin önünü görebileceği, kariyer planını nesnel değerlere göre yapabileceği kurum arayışındadır.
Sizler de yaşıyorsunuzdur, günümüzün iş dünyasında insanlar kurumsal kimlikten ibaret artık; kendileri, isimleri hariç kartvizitte yazan tüm ünvanlar her şey…
Öyle ki yeni tanıştığımız biri kendini ifade ederken isminden önce çalıştığı şirketi söyler oldu. Çocukluğumdan   anımsıyorum insanlar kendilerini Ankara’ dan Ayşe, İzmir’den Ali diye tanıtmaya başlardı. Bursa’ya geldiğim ilk dönemlerde bu şehrin kendine has egosal döngüsünü görüp çok şaşırmıştım. Bankadaki profesyonel yöneticilik yıllarımda bir rotarakt toplantısında çevremdekiler birbirine hangi firmanın veliahttıysa öyle tanıtıyorlar, kişisel kimliklerinden çok hangi şirkette ya da aileden olduğu öne çıkmaktaydılar. O zaman fark etmiştim Bursa kendine has, kendi içinde bir hiyerarşi ve düzen kurmuştu.   Ne varki geçen yıllar içinde kurumunuzu yeni oyunun kurallarına, düzenine adapte edemediğimizde bütün bu bel bağlanan etiketler de işlevini kaybetti.
Bunun yanında sadece egolarla yetiştirilen ikinci ve üçüncü kuşak nesiller arasında çok yoğun çatışmalar da yaşanmaya başlandı.
Viyana’da bulunduğumuz ortamlarda da bizimle tanıştırılan bir bayanını isminden önce profesörün eşi olarak takdim edilmesi, hepimizi gülümsetse de Bursa rüzgarının oralarda da estiğini göstermişti. Şaka bir yana hepimizin belki de doğasında olan köklü değerlerin uzantısı olma eğilimi de bu sahneleri yaratıyordu.
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki temel öğreti, gündelik yaşamın ötesinde iş yaşamında da etkindir. “Karşılanan ihtiyacın yerini başka bir ihtiyaç alır.” Temel ihtiyaçlarımızdan sonra sosyal ihtiyaçlarımız başlar. İşte burada birinci  nesil ve sonraki nesillerin yaşama duruş farkı da başlar.
Birinci nesil temel ihtiyaçlar  peşinde, çaba harcarken sonraki nesil de sosyal statü ihtiyacı ağır basar. Birinci kuşak girişimcilerin tüm derdi işletmenin rekabet ortamında ayakta durması, suyun yüzünde kalma mücadelesidir. Ta ki işler büyüyüp daha geniş alanlara taşınıp, işletmenin dışı gösterişli, pahalı granitlerle kaplanıp maun odalar hazırlandığında şirket hiyerarşisinde sıkıntılar yaşanmaya başlanır. Esasında içinde bulunduğumuz hızlı bilişim kapitalizmi de statükocu ve etiketçi eğilime çok müsaittir. Sahip olduklarınız sizin kimlik değerinizden de kimi zaman daha çok önem arz edebilir!
Enteresan bir örneği de Amerikan firmalarında fark etmiştim. A.B.D.’ de çoğu büyük şirketlerde pazarlama görevleri nedeniyle iş dünyasının üst düzeyde ki kişilerle görüşme zorunluluğunda olan çalışanlara kariyer planlamaları netleştirilmeden etkin pazarlama yapabilmeleri için gösterişli bir unvan verilmektedir. Çok sayıda kişinin kartvizitinde “Başkan yardımcısı (vice president)”  ünvanına rastlayınca şaşırmıştım.
Bizdeki iş dünyasında, özellikle kurumsallaşma ekseninde şirketlerde mevki ve unvan önemli bir denge argümanıdır. Şirketin ortakları kadar , şirketin profesyonel yöneticileri açısından da iş hedefleriyle mevki hedefleri eş değerdir.
Yaklaşık 7-8 yıl önce Fed training merkezden gelen danışman arkadaşlarımla kurumsallaşma toplantısının ilki için bir tekstil firmasına gitmiştik. Baba ve iki oğlu birlikte kurumsallaşma konusundaki konferanslarımızı dinlemişler ve bizi kurumlarına davet etmişlerdi. Toplantının ortasında yalın yönetim de bahseden akademisyen kökenli danışman arkadaşım, öncelikle ortakların arabalarına kadar maliyet hassasiyetinden bahsetmeye başlamıştı. Ortam iyice gerilmeye başladı. Bir süre sonra küçük kardeş üniversite yıllarından beri “A” segment araba kullandığını ve haklı olarak buna kimsenin karışamayacağını ima etti. Kurumsallaşma toplantısı başladığı yerde son buldu.
Benim ofisimdeki değerlendirme toplantısında benim dışındaki bütün danışman arkadaşlarım bu duruma anlam verememişti. Benim avantajım aynı zamanda bir aile şirketi üyesiydim. Bütün bu eğitimlerin yanı sıra gelin şapkası da taşımaktaydım.
Aile şirketinin kendine has dinamiklerini iyi anlamadığınızda katalizör rolü üstlenmek durumunda olabilirsiniz. Her kurumun kendi kültür ve dinamikleriyle ayrı bir şablon yaratmanın  önemini yaşadığımız olayla görmüştük. 
Çünkü sadece Amerika’nın kurumsallaşma eğitimiyle bizim geleneksel şirketlerimize el atmaya başladığınızda sadece çözülmeyi hızlandırabilirsiniz.
Oysa işin esası ortakların çözülmelerinden çok bir arada hak ve adalet değerleriyle kalabilmeleri için ortak akıl yaratmaktır. Her kişinin her emeğin kurumsallaşmada yeri önemlidir.
 
Keyifli Pazarlar…    

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X