Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

Zenci Musa

Zenci Musa, bir ahlak, sabır, görev, cesaret, güven, asalet timsalidir. Girit’te doğmuş Sudanlıdır. Teşkilatı Mahsusa’nın kurucusu Kuşçubaşı Eşref’in (Eşref Sencer Kuşçubaşı) resmiyette emir eri gerçekte ise kardeşidir. Boyu iki metre on santim, iriyarı dev yapılı, zeki ve cesur bir kahraman.

Zenci Musa’nın Kuşçubaşı Eşref’le yolları Trablusgarp’ta kesişti. Eşref Bey, İtalyanlara karşı savaşmak için Trablusgarp’a gelir. Zenci Musa da ilk kez yardıma gelen gönüllüler arasındadır. Kuşçubaşı Eşref’in dikkatini çeker.

İtalya, Trablusgarp’a 100 binden fazla askerle çıkarma yapıyordu. Ama Trablusgarp sahillerinden içeri bir türlü giremiyorlar. Trablusgarp’ta gönüllü Türk subayları yerel halk ve Şeyh Sunusi ile işbirliği oluşturarak İtalyanlara kök söktürüyorlardı. Balkan harbi patladı İtalyanların imdadına yetişti.

Balkan Harbi’nin başlamasıyla Milli Savunma Bakanı Ahmet İzzet Paşa şifreli bir telgraf göndererek subayların acilen İstanbul’a dönmelerini istiyordu. Direnişin başında birkaç subay bırakılarak İstanbul’a dönerler. İstanbul’a dönenlerin içinde Sudanlı Zenci Musa da vardır.

Asi Şerif Hüseyin’in bertaraf edilerek, isyan ateşinin söndürülmesi için Osmanlı yönetimi, VII. Kolordu’nun takviyesi için on bin kişilik bir kuvvetin hazırlık çalışmalarını başlattı. Bu alayların kuruluşunda harcanmak üzere Yemen’deki VII. Kolordu komutanlığına 300 bin altın gönderilmesine karar verildi. Teslimat görevi Kuşçubaşı Eşref Bey’e verildi.

Eşref Bey, görevi aldıktan sonra Zenci Musa ile isimlerini bizatihi kendisinin belirlediği fedai kafilesiyle yola koyuldu. Kafile 43 kişiden oluşuyordu. Herkes değişik kılıklarda ve bağımsızmış gibi davranıyorlardı. Bu bir taktikti, çünkü İngilizler takip halindeydi. Medine’ye geldiklerinde İngilizlerin takibi artmıştı. Bunu fark eden Kuşçu Eşref grubu ikiye ayırarak altın yüklü develeri Musa’nın liderliğindeki gruba vererek bunları yerine ulaştır diyerek ayrıldılar.

Eşref Bey, Şerif Hüseyin tarafından Hayber mevkiinde pusuya düşürülüp yaralandı ve esir düştü. Şerif Hüseyin, Eşref Bey’in elinden tutarak omzunu okşamış, “Dünya halidir, müteessir olmayınız, sizi müteessir görmek istemem” demiş.  Şerif Hüseyin’e tiksintiyle bakan Eşref Bey maalesef “Cihanda en fazla kahraman çıkaran da bizdik en fazla hain çıkaran da.” (Bugün de böyle miyiz acaba?)

Zenci Musa o zor şartlarda emaneti yerine ulaştırır. Yemen’den sonra İstanbul’a gelen Zenci Musa, tanıdığı hiç kimsenin olmadığı bu şehirde tekkelerde, camilerde yatıp kalkar. Üstü başı dökük, karnı aç, perişan durumdadır. Ne parası, ne kalacak yeri vardır. Musa’yı  Aden’den Ahmet Tevfik Paşa:

“Musa evladım senin hizmetlerin çok geçti, emeklilik için bir dilekçe yaz sana emekli maaşı bağlasınlar” dedi.

Musa, Ahmet Tevfik Paşa’ya tebessümle bakarak “Paşam, fedakârlıklarının hesabını yapanlar, ‘dava adamı’ olamazlar” diyerek emekli maaşı teklifini reddetti.

Geçimini hamallıktan sağlayan, hayatı boyunca bir gün bile kendisi için yaşamayan Zenci Musa, “ince hastalık” denen vereme yakalandı. Bir ikindi vakti ezanı dinlerken vefat etti. “Ölmeye hazır olan insanlar, ölmeye hazır olmayanlara karşı galip gelirler.” “Olgunlaşmamış insan, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek ister, olgun insan ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak ister.”

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X