2018 Yılı verilerine göre ülkemizde antidepresan kullanımı giderek artıyor. Öyle ki tüm ilaçlar içerisinde en sık kullanılanların 3. sırasına oturdu bu ilaçlar. 2017 yılında 298.4 milyon kutu kullanılırken 1 yıl sonra tam 308 milyon kutu, dile kolay. 2013 yılında bu sayı 258 milyon kutu civarlarında idi. Aynı şekilde sindirim sistemi ilaçlarının kullanımı da yıllar içerisinde arttı ve 2018 Yılı’nda bu rakam 400 milyon kutuya yaklaştı.
İnsanın beden kimyası bozulunca ruh hali de bozuluyor. Bariz bir dış neden bulunmaması şartı ile 2 haftadan fazla süren abartılmış ya da inatçı bir üzüntü halinin varlığına depresyon deniliyor. Beynimiz vücudun % 2’sini oluşturuyor ama kan dolaşımındaki besleyici maddelerin % 30’unu tüketiyor. Eğer beyin ihtiyacı olan bazı besin maddelerini yeterince alamazsa biyokimyasal zaafiyete uğruyor. Bu da karşımıza huzursuzluk, endişe, depresyon tabloları ile çıkabiliyor. 1996 yılında Japon Bilim İnsanları yaptıkları çalışmalar ile C vitamini, D vitamini, B 12 vitamini, B6 vitamini, folik asit ve niasin gibi maddelerin beyin hücreleri arasında iletişimi sağlayan kimyasal ileticilerin yapımı için gerekli olduğunu kanıtlamışlardır. B 12 eksikliği olanlarda en az 2 kat daha fazla depresyon riski vardır. Maalesef B12 eksikliği ülkemizde çok yaygın. Bunun dışında omega-3 yağ asitleri, selenyum, demir, çinko ve magnezyum eksiklikleri de ruhsal bazı sıkıntılara yol açabiliyorlar.
Kişisel gözlemlerime dayanarak söylüyorum. Bana gelen hemen her 3 hastadan 2 sinde D vitamini eksik. 3 hastadan birinde B12 eksikliğine, 6 hastadan birinde çinko eksikliğine ve neredeyse her hastada omega-3 eksikliğine rastlıyorum. Düşünebiliyormusunuz, haftada 2 veya 3 gün kızartmadan ve yanında bol yeşillik ile balık yiyen kaç kişi var? Gençler arasında kuru fasulye, nohut, mercimek yiyen ne kadardır? Asitli, şekerli içecekler yerine ayran, kefir, sebze ve meyve suyu içenlerin oranı nedir? Tabii ki her depresyon vakasını beslenme ve metabolik zeminde ele alamazsınız. Ancak günümüzdeki beslenme hatalarının bizleri şeker hastalığı, obezite, kalp damar hastalıkları ve fiziksel rahatsızlıklara uğrattığı konusunda şüphe yok. Bu hastalıklar ile birlikte depresyon da artıyorsa o zaman bilim insanlarının bu artışı beslenme ile ilişkili bulması kadar doğal bir şey de yok.
İnsülin direnci gelişen ve genellikle obez olan (ama şart değil) bireylerde ani kan şekeri düşüklüğü ve buna bağlı olarak kanda bazı hormonların artışı, çarpıntı, nefes alamama hissi, korku, endişe, terleme gibi panik atakta görülen bir tablo ortaya çıkartabilir. Bu durum panik atak tablosu ile karışabileceğinden tedavide başarısızlık oluşturabilir ve hastaların doktor doktor dolaşmasına yol açabilir. Ülkemizde son zamanlarda tiroid hastalıklarında da belirgin bir artış var. Tiroid bezinin az çalışması ile oluşan duruma hipotiroidi diyoruz. Aşikar olmayan hipotiroidiler de yaygındır. Genellikle sinsi seyrettikleri için mutlaka bir hekim tarafından ortaya çıkartılması gereken bu durum da önemli bir depresyon nedenidir. Son çalışmalar Tiroid hormonları normal dahi olsa TSH denilen hormonun 2 mIU/L üzerinde olmasının bile gizli hipotiroidi açısından dikkat edilmesi gereken bir sınır olduğunu belirtmektedirler.
Tolstoy ile bitirelim; İnsana aklı, dertlerinden kurtulması için verilmiştir.