Bu neden benim başıma sürekli geliyor diyorsan bir şaman öğretisi cevabı veriyor: Ders, sen öğrenene kadar devam eder.
Kıymetli okurlarım. Yaban hayatında bizim de dahil olduğumuz memeliler sınıfı hayvanları belgesellerden izlemişseniz bundan sonra yazacaklarımı daha iyi anlayacaksınız. Doyduğu zaman daha gıda aramayan, ara öğün yapmayan, duygusal açlık çekmediği için tıka basa yemeyen yaban hayatının üyeleri sadece ve sadece yaşamak için yerler. Zamanla bizlerin de bunu aynen uygulamamız gerektiği aşikâr hale gelecektir. Bunun karşısında koskoca bir gıda sektörü ve bunun yandaş etkileyicileri olsa dahi bu gerçek eninde sonunda kabul edilir hale dönüşecektir. Yaşam doğumla ölüm arasındaki zamandan ibarettir. Bazı istisnalar haricinde sağlıklı bir yaşam sürmemizin önündeki engel ne yazık ki yine bizleriz. Binlerce yıldır genetik yapımızın tanıdığı, alışık olduğu, konuşup anlaştığı beslenme tarzımızı özellikle son yüz yıl içerisinde süratle değiştirdik. Bunun sonucunda yağlandık, insülin düzeylerimiz tavan yaptı. En basit anlatımlı bir tıp kitabında bile insülin direnci ve vücudun yağlanması ile ne gibi hastalıklara yakalanacağımız anlatılmaktadır. Buna rağmen atın ölümü arpadan olsun gibi bir yaklaşım sergilediğimizde son zamanlarını yatarak geçiren, bezlenen insanların ağzından neler duyduğumu yoğun bakımlarda ömür tüketmiş bir hekim olarak sizlere anlatsam sayfalar yetmez.
Batılı kaynaklar daha önceleri yaşantımızda olmayan, hücrelerimizin ve daha doğrusu genetik yapımızın tanımadığı 3 gıdayı nerede ise günlük yaşantımızda % 60 oranında aldığımızı belirtmektedir. Bunlar rafine şekerler, ağartılmış unlar ve bitkisel yağlardır. Demek ki bizi giderek yağlı hale getiren katiller bunlardır. Bu gıdalar vücudumuz için uyumlu protein, mineral, amino asit ve omega 3 yağını içermedikleri gibi, kansere de zemin hazırlıyorlar. Yani bu gıdalar oluşturdukları metabolizma bozuklukları ile adeta bir çok hastalığın gübresi gibi bir işleve sahipler. Daha önceleri şişmanlığın çocuklarda yağ hücrelerinin sayıca artması, erişkinlerde ise yağ hücrelerinin boyutlarının artması ile oluştuğu sanılırdı. Günümüzde erişkinlerde fazla yağ birikmesi sonucu sadece yağ hücreleri büyümeyip, farklı hücrelerin de yağ hücrelerine dönüşebildikleri bulunmuştur. Son yıllarda şişman insanlarda kanser başta olmak üzere pek çok hastalığın fazla görülmesinin sebepleri tıp alanındaki mükemmel araştırmalar sonucunda iyice aydınlatılmıştır. Yağ dokusu belli bir düzeyi aştıktan sonra aynı kanser dokusu gibi çalışmaktadır.
İnsülin denilen hormonumuzun sadece şeker düzenlenmesinde rolü olduğu sanılır. Ancak şekeri kandan alarak hücre içine sokmaktan başka insülin, yağlarımızın yakılmasını engeller ve alınan şekeri yağa çeviren bir makine gibi çalışır. Şekerli ve unlu gıdaların fazla alınması zamanla fazla miktarda insülin salınmasına ve insülin direnci dediğimiz olaya sebep olur. Dünyamızda 100 yaşını geçen insanların bir tek ortak özelliği mevcuttur. Hepsinde insülin miktarı düşüktür. Yani bu kişiler insülin salgılatıcı gıdaları az kullanmışlardır.
Son yıllarda meslek yaşamımda görmediğim kadar Hashimoto Hastalığı, tiroid kanserleri, akciğer ve kalın bağırsak kanserlerine rastlamaktayım. 30 lu yaşlardaki gençlerde koroner damarlara ve biraz daha yaşı ileri olanların karotis (beyine kan taşıyan şah damarı) damarlarına artık stentler takılıyor. Genç erkeklerimiz gece eşlerinin dürtmesi ile uyandırılıyor. Çünkü nefes alıp verme güçlüğü çekiyorlar ve uykularında nefesleri bir müddet duruyor. Gencecik kızlarımız ve erkeklerimiz çocuk sahibi olabilmek için biriktirdikleri araba ve ev paralarını bu uğurda harcıyorlar. Ceplerde antidepresanlar, tatlandırıcılar ve mide koruyucu adı verilen ilaçlar araba ve ev anahtarları ile birlikte taşınıyor.Bu gidiş gidiş değil, aman dikkat! Ramazan Bayramınızı kutlar, saygılar sunarım…