Kıymetli okurlarım. Atalarımızdan bize miras kalan ve gıda bilimi konularında bilgileri olmadıkları halde doğrusunu uyguladıkları beslenme ilkeleri bizlere çanak antenler yoluyla eğrileri ile geldi (her kanal ile, her program ile asla değil). Bilimsellikten uzak, uzman olduğunu söyleyen bayağı sayıda insan yanlış bilgiler nedeni ile kronik hastalıkların ve obezitenin önüne geçemedi. Daha doğrusu gıdanın ne olduğu bizlere adamakıllı anlatılmadı. Karnımızı doyuran şeyin adı gıda oluverdi son zamanlarda. Oysa olay bu kadar basit değil. Aşağıda sıralayacağım konular doğruluğu hem insanoğlunun binlerce yıllık geçmişi hem de bilimsel çalışmalar ile teyid edilmiştir.
1-Dünyanın bütün uzmanları bir araya gelse sizin günlük ne kadar kaloriye ihtiyacınız olduğunu bilemez. Sadece yaklaşımda bulunur. Yani 1400 kalorilik, 1300 kalorilik, 2000 kalorilik beslenme listeleri sizin gerçek anlamda ihtiyacınıza yönelik olamaz. 36.2 derece ateşiniz bir diş absesi nedeni ile veya hafif bir soğuk algınlığı nedeni ile 37 derecelere çıksa belki siz pek farketmezsiniz. O gün metabolik hızınız artar. Veya o gün iş yapmak istemeyecek kadar sıkıntılısınız, bir takım ilaçlar kullanıyorsunuz, kabızlık çekiyorsunuz, adetin belirli dönemlerindesiniz, gece yatak odanız çok sıcak gibi daha onlarca sebep günlük kalori itiyacınızı arttırıp azaltabilir. Peki, benim ne kadar gıda almam lâzım, bunu nasıl bilebilirim? Beynimizde açlık ve tokluk merkezleri var. Ağzınıza aldığınız gıdayı iyice çiğneyip arada sırada çatal ve kaşığınızı bıraktığınızda bir an gelir ki o an doyduğunuzu anlarsınız. Çene kaslarınızın faaliyeti, dişlerinize binen yük, tükürük bezlerinden salgılanan tükürük oranı, dilinizin hareket miktarı bir an beyninize mesaj iletir ve beyin de tamam artık der. İşte o an sofradan kalkmalısınız. Bunun adı doyana kadar yemektir ve eğer gıdalarınız gıda tanımına uyan maddelerden oluşuyorsa bu beslenme tarzı kilonuzu dengede tutar.
2- Bilim insanları 5 milyon yıllık bir geçmişimiz var diyor. Bu 5 milyon yıl gen sistemimiz belirli gıdalar ile tanıştı ve dostlukları sürdü. Bunu bir bilgisayarın işletim sistemi gibi düşünün. Bizler bilgisayarız. Genlerimiz işletim sistemidir. Gıdalarımız ise flash bellekte ve bu işletim sistemi ile çalıştırabileceğimiz programlar olsun. Bellek bu işletim sistemine uygun program içermiyorsa (örneğin virüs içerikli bir program) bilgisayarımızın performansını düşünün. Eti, balığı, doğal yani işlem görmemiş yağları, süt ürünlerini, bakliyatları, kısmen tam tahılları, yeşil yapraklıları tanıyan vücut özellikle son 50 yıldır dağ gibi nedenlerden dolayı bir çok hata vermeye başladı. Bu hataların başlıca etkenleri rafine yağlar, ağartılmış unlar, belli bir orandan sonra alınan her tür şeker ve bunları içeren gıdalardır.
3- Hareket eden her nesne bir enerjiye muhtaçtır. Bizler enerjimizin fazlasını yağ olarak biriktirmekteyiz. Elektrik ile çalışan cihazlar, benzin veya dizel yakıt kullanan araçlar da buna örnektir. İşinize binerek gittiğiniz aracın benzin deposu nasıl azalacaksa bizler de hareket sonucunda yağ olarak biriktirdiğimiz enerjimizden harcayacağız. Masanızın üzerinde bulunan bir kitaba ellemediğiniz sürece bu kitap orada durur. Eliniz ile bunu kaldırdığınızda enerjinizi aktarmış ve onu hareket ettirmiş olursunuz. Bu şu anlama gelir. Kaslarınızı çalıştırmadan kilo vermeyi hayal bile etmeyin. Binlerce çalışma göstermektedir ki sadece kalori kısıtlayarak beslenen insanlarda kilo kaybının yarısından fazlası kasların harcanmasından oluşur.
4-Ara öğünler dolaylı olarak kanser nedenidir. Her hücrede saniyeler içinde sayısız kimyasal işlemler yapılır. Ortaya bir çok çöp çıkar. Vücudunuzda açlık anlarında (öğün araları ve uykuda) bir çok temizlik işçisi hücremiz temizlik yapmaktadır. Bırakın onlar görevini yapsınlar. Çöp eviniz olmasın. Bir gün kokusu sokağa yayılır.