Bu deyimi ara ara kullanırız. Yersiz görülen bir düşünceye karşı hafifseme olarak söylenen bu söz son zamanlarda eğer kullanacaksak bir çok yerde kullanılmayı hak eder oldu. Kimi yoğurt yeme diyor, kimi peynir yeme diyor, kimi et yeme, balık yeme diyor. Tereyağı ve yumurta ile ilgili kitaplar dolusu kanıtlara rağmen az da olsa bunları da yemeyin diyen var. Bende güleyim bari diyorum. Neden bunu dediğimi de özellikle yoğurt ve kefiri kanıtları ile sizlere anlatacağım. Siz de sonuçta güleyim bari deyin.
Kıymetli okurlarım. Hit olmak nedir bilirsiniz. Bunun için bir çok insan ara ara sosyal medyada ve diğer iletişim araçlarında ardı dolmamış bilgiler ile sizleri bazı yiyecekleri yemekten alıkoyuyor, korkutuyor. Bir de beslenme konusunda uzaktan yakından ilgisi olmayanların yazdıkları var ki bir sarımsak ile koca tıp dünyasını yerinden sarsıyor. Hastalandığında da eminim ki sarımsak evinde bile yoktur ve en yakın sağlık merkezine koşuyor. Bu insanlara değil lütfen bilime itibar edin.
Doğal koşullarda mayalanan ve ev yoğurdu, mandıra yoğurdu adını verdiğimiz yoğurt için bunu yemeyin diyenlere şunları diyebilirsiniz. Süt bazı çok özel bakteriler ve mayalar tarafından fermente (biyokimyasal bir işleme tabi tutulma) edilerek yoğurt meydana gelir. Sütteki laktozun verdiği rahatsızlık yoğurtta görülmez. Süt ile geçerek bizde sıkıntılar yapabilecek bazı hormonlar yoğurt oluşunca genellikle ortadan kalkar. Sindirilebilen kaliteli proteinler ve bol oranda kalsiyum içeren yoğurt böylelikle kas, eklem ve kemik sağlığı için mükemmel bir gıda olarak karşımıza çıkar. Yoğurttaki faydalı bakteriler bağırsağımıza da yerleşerek sağlıklı bir bağırsak sisteminin oluşmasına yol açarlar. Uzun ve sağlıklı yaşayan toplulukları defalarca inceleyen bilim insanları burada yoğurdun çok önemli rolü olduğunu kanıtlamışlardır (örneğin Kafkas Halkları). Kefir de sütün mayalanması ile oluşur. Aynı yoğurt gibi bunun da insan sağlığı üzerine çok olumlu etkileri vardır. Kefirin tadını her ne hikmetse bazılarımız beğenmiyor. Oysa şimdi faydalarını ömrünü beslenme bilimine adamış merhum Prof.Dr.Ahmet Aydın’ın kaleminden sizlere aktarayım.
Probiyotiklerin en önemli görevlerinin başında yiyeceklerin hazmını kolaylaştıran enzim adlı maddeleri salgılamak gelmektedir. Yeterli probiyotik alınmaz ise faydalı yağlar, proteinler ve şekerler yeterince parçalanamazlar. Bunun sonucunda bir çok vitamin, mineral, amino asit ve diğer beslenme parçacıklarının emilimi azalır. Dışkı, yağlı, gazlı, pis kokulu çıkar. Karın ağrıları, gaz, şişkinlik yakınmaları gelişir. Emilemeyen besinler ve yan ürünleri hastalık yapan mikroorganizmaların sayısını arttırır. Bundan sonrası tam bir sıkıntıdır.
Kefir yıllardır geleneksel olarak üretilmektedir. Patlamış mısıra benzeyen 0.5-3 cm çaplarında tanelerden oluşur. Bazı hastalık yapıcı bağırsak mikroplarını öldürücü etkiye sahiptir. Vücut direncini arttırıcı etkileri yanında kanser hücrelerinin oluşmasını engelleyen etkileri olduğu bazı bilimsel çalışmalar ile gösterilmiştir. Mide ve pankreas salgılarını düzenleyici etkileri vardır. Otizmi engellediği, yaşlanmayı geciktirdiği, depresyona iyi geldiği, bazı besin allerjilerini düzelttiği bilinmektedir. Günlük olarak yarım litre kefir tüketenlerde tansiyon düzenleyici etki yanında sinir yatıştırıcı özelliklerinin olduğu ve uykusuzluğa iyi geldiği de bilinmektedir. Zayıf ve iştahsız kişilerde kullanılması çok olumlu etkilere neden olmaktadır.
Kefir ve yoğurt türk buluşu olan ürünlerdir. Kefirin dünyada önemi giderek artmakta, bazı hastanelerde hastalara takviye ürün olarak yemekler ile birlikte verilmektedir. Çünkü bağışıklık sistemini düzenlediği ve bazı önemli vitaminlerin vücutta yapılmasında rol oynadığı çok iyi bilinmektedir.
Kıymetli okurlarım. Binlerce yıldır tüketilen yoğurt, tereyağı, kaymak, kefir gibi besinler iyi birer vitamin, mineral, protein ve sağlıklı karbonhidrat depolarıdırlar. Bu besinleri şeker, buğday ürünlerini sık tüketip de insülin miktarınız fazla ise o zaman siz zaralı hale sokuyorsunuz demektir. Lütfen bunu not edin.