Kıymetli okurlarım. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde geçen öğrencilik yıllarımda Haşimoto Hastalığı (okunduğu gibi yazacağım) hakkıda hafızamda kalan birkaç bilgiyi sizlere aktararak yazıma başlayayım. Bu hastalığın kadınlarda sık görüldüğü (halen öyle), kolay kolay erken yaşlarda görülmediği ve sebebinin bilinmediği bizlere anlatılırdı. Hey gidi günler, ne öğretildi, hayat bize neleri sundu bir bakalım.
Haşimoto Hastalığı bir Japon hekim tarafından 1912 yılında tarif edildi ve bu hekimin adı hastalığa verildi. Bazı tahmin edilen nedenlere bağlı olarak vücudumuzun askerlerinin tiroid denilen ve boğazımızda bulunan organımıza saldırması sonucunda bu hastalık gelişmekte. Tiroid denilen organımız aynı evlerimizdeki kombi gibidir. Metabolik faaliyetlerden büyüme ve gelişmeye kadar bir çok fizyolojik olayı gerçekleştiren hormonları yapan bu organ yavaş yavaş tükenirse beden de tükenmeye başlar. Bu hastalığın en korkutan tarafı bunamaya kadar götürmesidir.
Son yıllarda sıklığı giderek artan bu hastalık artık sadece ileri yaşlarda değil, çocukluk çağında da görülebiliyor. Son yıllarda yaşamımıza kattığımız besin maddeleri, toksinler bu hastalığın oluşumuna katkıda bulunabilir. Vücudumuzun askerleri bu toksik maddeler ile savaşırken kendi dokularına da zarar vermektedir. Dünyada en sık görülen otoimmun hastalık artık budur. Halsizlik, kilo artışı, üşüme, kabızlık, kas ve eklem rahatsızlıkları, ciltte kuruma ve pullanma, saçlarda artan dökülme, beyin fonksiyonlarında kayıplar, kadınlarda adet düzeninde bozulma, depresyona meyil, kalp hızında değişiklikler bu hastalıkta görülebilen durumlardır.
Hasta yukarıda sayılan belirtiler ile başvurup hekim şüphelendiğinde ilk yapılması gerekli olan şey tiroidin hormonlarına ve tiroid dokusunda bulunan bir maddeye karşı antikorların gelişip gelişmediğine bakmaktır. Bazı durumlarda bu antikorlar saptanmayabilir. Ancak iyi bir radyolojik değerlendirme ile tiroid dokusunun ultrasonografik olarak incelenmesi bu dokudaki harabiyetin başlamış olduğunu gösterebilir.
Bu hastalığın tedavisinde en çok atlanılan olay şudur; Vücutta Haşimoto nedeni ile zaten kronik bir iltihap vardır. Bu nedenden dolayı sizde allerji yapan veya vücuttaki enflamasyonu arttıracak olan şeylerden kesinlikle uzak durulmalıdır. Trans yağlar, ağartılmış unlar, şeker, katkılı maddeler, işlenmiş ve rafine edilen gıdalar bunların başında gelmektedir. Eliminasyon provokasyon diyeti (EPD) denilen ve mutlaka bir uzman tarafından kontrolü yapılarak uygulanan diyet ile vücudunuzda sıkıntıya neden olabilecek gıdaları ortadan kaldırır ve enflamasyonu engelleyerek rahat edersiniz. Burada uygulanacak süre en az 3 er hafta olmalıdır. Örneğin kullandığınız şekeri 3 hafta keser ve sonucu hekimizi ile birlikte değerlendirirseniz sizde Haşimoto dahil genel enflamasyon belirtilerinde bir azalma olup olmadığını saptayabilirsiniz. Bu belirtiler kabızlık, genel yorgunluk hali, baş ve eklem ağrıları, dışkı durumu, cilt değişiklikleri, uyku durumu gibi durumların değişip değişmediği şeklinde kendini gösterebilir. Şu an dünyanın bir çok saygın tıp merkezinde bu yöntem uygulanmaktadır.
Tedavinin en önemli basamaklarından birisi de bağırsak sağlığını düzenlemektir. Bağışıklık hücrelerimizin büyük bir kısmı bağırsaklardadır. Bunların sağlıklı olması bağışıklık sistemi hücrelerinin de kendi dokularına karşı savaşma durumunu düzene sokar. Stres ile mücadele yolları da Haşimoto Hastalığının tedavisinde uygulanan metodlardandır. Yoga ve diğer meditasyon yöntemlerinin etkinliği günümüzde kabul edilmektedir. Vücudu her tür toksinden, kimyasallardan uzak tutmalıdır. Yine saunalar ve benzer ter atmaya yarayan yöntemler vücudun toksinlerden arınmasına yardımcı olabilmektedir.