Kıymetli okurlarım.Tıp doktorluğu kolay bir meslek değildir. Hem eğitimi uzundur hem de eğitiminiz bitti zannedersiniz, uzmanlık belgenizi elinize alırsınız ancak her hasta sizin eğitiminize katkıda bulunmaya devam eder. Ta ki bu mesleği sürdürmeyi bırakana kadar. Hastaların eğitiminize katkıda bulunmaya devam etmesi için hekimin de yerine getirmesi gereken bazı görevleri vardır. Temelinde devamlı okumak ile başlayan bu süreç hastayı gözlemlemek, sorgulamak ve iyi bir muayeneden geçirdikten sonra gerekirse ilgili tetkitleri isteyip tanı ve tedaviye gitmek şeklinde özetlenebilir.
Eski hekimler şu iki kuralı çok iyi uygulardı. Hastaya sorular sormak ve hastayı iyice muayene etmek. O dar tanı koşullarında bile hastalara şifa vermeye çalışan bu hekimlerin en büyük yardımcısı bu iki koşulu yerine getirebilmeleri idi. Günümüzde tanı koymak için her geçen gün yerine yenileri eklenen bir çok laboratuar ve görüntüleme teknikleri var. Bunlar hali ile maddi olarak bayağı bir yük oluşturan tekniklerdir. Ancak çoğu zaman koşulların el vermemesi nedeni ile hastaları yeterince sorgulayamıyor, muayene edemiyor ve modern tetkik metodlarının yardımı ile tanıya gitmeye çalışıyoruz. Hastalara yeterli zaman ayıramama benim tıbbi anlamda vermeye çalıştığım bilgilerin çok ötesinde, beni aşan ve yetkili kişilerce değerlendirilip çözülecek bir konudur. Bu nedenle yazdıklarım sadece bir hatırlatma olarak algılanmalıdır.
Hasta muhakkak ki biz hekimlerden ilgi ister. Bu ilginin ilk ayağı hastaya hastalığı hakkında bazı sorular sormak, ailesinde, özgeçmişinde bulunabilecek bazı durumları ortaya çıkarmak ve sonrasında da ayrıntılı bir muayeneden geçirmekten ibarettir. Buna kısaca bazı örnekler vereyim. Sağ olanlara selâmet, ölenlere rahmetler dilediğim kıymetli ve hakkı ödenmeyen hocalarımızdan bizler bunları öğrendik.
Hastanın ağzında dişleri eksik ise, hızlı yiyerek ağızda ilk sindirimini gerçekleştiremiyorsa hem mide hem de bağırsak yakınmaları çekecektir. İstediğiniz kadar film, skopik tetkikler, laboratuar tetkikleri, tomografi, MR tetkikleri isteyin sonuçta dişlerini yaptırmadan, yavaş yemeye alıştırmadan hasta kolay kolay şifa bulamayacaktır. Sadece ağız içine bakarak ve hızlı yediğini saptayarak hastaya faydalı olabilmek mümkündür.
Hastanın yeterli su içip içmediği, nefesinin kokusu, cildinin rengi, tırnaklarının uzayıp uzamadığı, yaralarının çabuk iyileşip iyileşmediği, dışkısının rengi ve dışkılama alışkanlığının değişip değişmediği, kilo vermeye başladıysa bunun ne zaman ve hangi koşullardan sonra oluşmaya başladığı sorgulanmalıdır. Sol göğsünde yanma ve ağrı nedeni ile kalbinde bir sıkıntıdan şüphelenirken bunun bir büro memuru ve yıllarca aynı pozisyonda oturmaktan boyunda bir sıkıntısı olduğunu hastaya sorular sorarak tesbit edebilir ve kalp yerine bir fizik tedavi bölümüne göndermek mümkün olabilir.
Hasta depresyon tedavisi görmekte iken yeterince tedaviden yararlanamamıştır ve ilaçları değiştirmek yerine yediklerini sorgulayarak B12, güneşe çıkıp çıkmadığını, tatil yapıp yapmadığını sorgulayarak D vitamini eksikliğini çözerek belki de depresyonu ağırlaştıran nedeni bulmuş olabilirsiniz. Diş etleri kanaması olan hastada cilt bulgularını da gözlemleyerek C vitamini eksikliği tanısına ulaşabilirsiniz. Tavuk derisi bir cilt glutene karşı hassasiyeti, bol kulak kiri omega-3 eksikliğini sizlere düşündürtebilir. Eskisi kadar görülmese de yüzündeki acılı bir ifadeden tetanoz hastalığının başladığını anlayabilirsiniz. Bu gibi daha bu satırlara sığmayacak bir çok belirtiyi sorgulayarak veya gözlemleyerek ortaya çıkarmak mümkündür.
Bu yazıyı yazma amacım özellikle bazı tanıya götüren ve mesleki büyüklerimizden devraldığımız yolları unutmamamızdır. Hekimlik bir sanattır. Sanatçı ise ruhumuzu gündelik hayatın tozlarından temizleyendir.