Kıymetli okurlarım…
Bu ay da sizlere güncel bilgiler ışığında yararlı olacağına inandığım bilgiler aktaracağım. Sağlık, huzur ve mutluluk hep yanınızda olsun.
1-SEDEF HASTALIĞINDA (PSÖRİASİS) HANGİ VİTAMİNLER YARAR SAĞLAMAKTADIR: Sedef hastalığı kuru, pullu bir şekil ile karakterize, alevlenmeler ve ağrılar ile seyredebilen bir cilt hastalığıdır. Alevlenmeler halinde seyretmesi cilt hücrelerinin aşırı üretilmesi ve dökülmesi nedeni iledir. Tecrübeli bir hekim görünümü veya ciltten alınan materyallerin incelenmesi ile kolaylıkla bu hastalığa tanı koyabilir. Net bir tedavi halen tanımlanmış olmasa da ışın tedavilerinden lokal bazı uygulamalara kadar bir çok tedavi metodu ile olumlu sonuçlar alınabilmektedir.
Sedef hastalığı otoimmun gruba dahil hastalıklardandır. Bu nedenle vücudumuz için her türlü iltihap tetikleyicilerden uzak durmak ilk önce yapılması gerekendir. Bugüne kadar yapılan çalışmalar vitaminlerin bu hastalığı iyileştirdiğini göstermemiştir. Ancak gıdalarımızı vitamin, mineral ve diğer sağlıklı moleküllerden zengin olarak aldığımızda bu hastalığın belirtilerinde iyileşmeler görüldüğü çok sayıda çalışma ile doğrulanmıştır.
Yapılan bazı çalışmalar sedef hastalığı olan kişilerin cilt dokusunda, olmayanlara göre daha az A vitamini bulunduğunu göstermektedir. Yeterli A vitamini bu hastalıkta yararlı olabilir. Sedef hastalığında uygulanan bazı cilde sürülen ilaçlar A vitamini içermektedir. B grubu vitaminlerinden B7 (biyotin) ve B12 vitamini de bu hastalık ile ilgili yakınmaları azaltabilmektedir. Kimi çalışmalarda uzun dönem kullanılan C vitamininin şikayetleri büyük oranda azalttığı gözlemlenmiştir. C vitamini güçlü bir antioksidandır. Aynı şekilde D vitamini de bağışıklık sisteminin güçlendirdiği için sedef hastalığında yarar sağlayabilir.
Bunların dışında omega- 3 yağ asitleri, eğer sedef hastalığında eklemlerde artrit dediğimiz durumlar oluşmuş ise kondroidin sülfat ve glukozamin de yararlı olabilmektedir. Yine metilsülfonilmetan (MSM) da eklem yakınmalarında yararlı olabilir. Bu yazdıklarım ciddi kaynaklardan derlenmiş yazılardır ve tedavi aşamasında hekim hasta işbirliği ile birlikte değerlendirilmelidir.
2-YAŞLANDIKÇA BEYNİMİZ GLİKOZU NAZLANARAK MI ALMAKTA:
Yapılan bazı çalışmalar yaş ilerledikçe beyin hücrelerimizin (nöron) en sık kullandığı yakıt olan glikozu daha nazlı bir şekilde hücrelerin içine aldığını göstermektedir. Bu duruma nöronal insülin direnci denilmektedir. Glikozun daha az kullanılması beyinde bazı bölgelerin birbirleri ile olan irtibatını engelleyerek özellikle hafıza ve karar verme yeteneklerinde gerilemelere neden olabilir.
Bugün dünyanın farklı bölgelerinde karbonhidratı hemen hemen hiç tüketmeyen topluluklar vardır. Eskimolar bu toplulukların başında gelmektedir. Hatta bazı hastalıkların tedavisinde ketojenik beslenme uygulamalarının son derece faydalı olduğuna dair çalışmalar ve uygulamalar da mevcuttur. 40-50 ve 60 lı yaşlarda beynimizin yedek yakıtı olan ketonların devreye girmesi ile nöronların aktif olarak çalışabildikleri gösterilmeye başlandıktan sonra özellikle nöroloji bilimi bu konu üzerinde yoğunlaşmaya başlamıştır.
Ketonlar belirli aralıklar ile aç kaldığımızda (öğün araları ve aralıklı oruçlar gibi), karbonhidrattan fakir beslendiğimizde vücudumuzda oluşan moleküllerdir ve tarih boyunca vücutlarımız bunları iyi birer enerji kaynağı olarak kullanmışlardır. Çalışmalar özellikle 40-60 yaş aralığında ketojenik bir fizyolojik yapı kazanmanın ve idame ettirmenin uzun zaman beyin sağlığımız üzerine olumlu etkiler göstereceğini düşündürmekte ve bu konuda yeni çalışmalar yapılmaktadır.