Kıymetli okurlarım. Ne yazık ki biz vücuttaki yağ fazlalığımıza halen bir görüntü bozukluğu olarak bakmaktayız. Oysa Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) obeziteyi tanımlarken en riskli hastalıklardan birisidir demektedir. Yani obezite bir hastalıktır ve bundan sonraki satırlarda obeziteyi bir hastalık olarak okuyacaksınız.

1975 Yılı’dan bu yana obezite tüm dünyada 3 kat artmıştır. Ayrıca sigaradan sonra önlenebilir ölümlerde obezite hemen sonra gelmektedir. Kalp damar sistemi, iskelet sistemi, solunum sistemi, sindirim sistemi, endokrin sistem bu hastalıktan olumsuz yönde etkilenmekte, kalp ve beyin damarlarının tıkanmaya kadar giden hasarları, şeker hastalığı ve bazı kanser türleri obeziteye bağlı olarak gelişebilmektedir. Obezite gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hızla artış göstermektedir. Dolayısı ile buna bağlı olarak ortaya çıkan durumlar da aynı oranda artacaktır.

1-OBEZİTE VE DEPRESYON İLİŞKİSİ: Bazı bilim insanlarına göre eğer obez iseniz mutlaka akıl sağlığınızı etkileyecek bir takım ruhsal sıkıntıları da taşıyorsunuz demektir. Depresyon ve anksiyetenin yeme davranışlarını etkilediği ve bu kişilerin kilo almaya meyilli oldukları bir çok çalışma ile gösterilmiştir. Genetik eğilim de varsa bu kişilerde kilo almak daha da kolay hale gelmektedir. Ancak genetik eğilim önlenebilir bu hastalıkta yani obezitede mutlaka kilo almayı gerektirecek bir durum değildir.

Pandemi dönemlerinde de kişilerin kapalı kalması, hareket eksikliği ve bu durumun yarattığı kilo alma durumu depresyon ile el ele gitmiştir. R Jones –Corneille adlı bilim insanının bir çalışmasına göre obezlerin %20-60 kadarında bir veya daha fazla akıl sağlığını etkileyen durumun varlığı söz konusudur. Bir önemli çalışmaya göre ABD’de depresyon tedavisi gören kişilerin % 43 kadarının obez olduğu belirtilmiştir. Korkulacak yanı ise erişkinliğe yaklaşan çocuklarda da bu oranların aşağı yukarı birbirine yakın olduğudur.

Unutulmaması gereken önemli nokta şudur. Kilo almanın en büyük nedenlerinden birisi akıl sağlığımızı etkileyen hallerdir. Akıl sağlığını etkileyen durumlara sahip kişiler dünyanın her yerinde genel nüfustan 15-20 yıl daha erken ölmüştür. Buna kalp damar sistemi hastalıkları ve diyabet de katkıda bulunmaktadır.

2-OBEZİTE VE KRONİK YORGUNLUK: Obezite aynı zamanda kronik bir enflamasyon hastalığıdır. Bu enflamasyon hücresel düzeyde bir takım sıkıntılar doğurur ve kişiler genellikle bunu bir yorgunluk hali olarak algılar. Diğer taraftan bu kişilerin uykuda yeterince rahat nefes alamamaları da bu yorgunluğa katkıda bulunur. Kan şeker düzeyinin yeterince kontrol altına alınamaması, depresif ruh hali, olması gerekenden daha fazla yük taşımak ve kalbe fazla iş yüklemek (70 kilogram olması gereken birisi 100 kilo ise bu kişi devamlı 30 kilo yükü taşıyor demektir), seksüel hormonlar da dahil olmak üzere hormonal sistemde işleyişlerin aksaması kronik yorgunluk nedenidir. Bu yorgunluk sadece fiziksel değil aynı zamanda zihinseldir.

3-OBEZİTE VE KANSER İLİŞKİSİ: Özellikle son yıllarda obezite ve kanser ilişkisine ait çok somut veriler ortaya çıkmıştır. Her ne kadar insanlar halen farkında olmasa da obezite bir çok kanserin ortaya çıkmasında rol oynamaktadır. Özellikle meme ve prostat kanserinde kanıtlar çok nettir. Bu 2 kanserin tekrar nüks etmesinde de obezite rol oynar. Kanser tedavisinden hemen sonra gereken önlemlerin alınması nükseleri engelleyebilmektedir. Son çalışmalar kanser terapisi gören hastalarda fiziksel aktivite artışı ve dengeli, sağlıklı beslenmenin çok önemli olduğunu net olarak göstermektedir.

Kemoterapi, radyoterapi, cerrahi tedaviler ve kanserin yarattığı stres kişilerin yorgunluğuna neden olmasına rağmen belirli bir program dahilinde yapılacak sportif hareketler kanser terapisinde çok önemli yere sahiptir. Kişi azimli olmalıdır ve hayata küsmemelidir.