Resveratrol bazı bitkilerde bulunan ve bu bitkinin var olan düşmanlarına karşı geliştirdiği bir maddedir. Bitkilerdeki bu koruyucu maddeler fitoaleksin adını alır. Özellikle kırmızı üzümün kabuğunda ve çekirdeklerinde, ananasta, bazı berry grubu meyvelerde, yer fıstığında resveratrol yüksek oranlarda bulunmaktadır. Resveratrol içinde bulunduğu bitkiyi UV ışınlarına, enfeksiyonlara (özellikle mantarlaşmaya) ve başka hasarlara karşı korumaktadır.
Özellikle Fransız mutfağının yüksek kolesterol içeren besinlerine, bu bölgelerde yoğun tütün kullanımına rağmen özellikle Bordeux Bölgesi insanlarında kalp damar hastalıklarının çok az görülmesi dikkatleri çekmiş ve bu kişilerin aldıkları gıdalarda bol oranda resveratrol bulunmasının bu kişileri koruduğu kanaatine ulaşılmıştır. Bu kanaatin oluşmasına yol açan çalışmalar Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden genetik profesörü David Sinclair’e aittir ve kendisi genetik ve yaşlanma konularındaki çalışmaları ile ünlüdür.
Resveratrol güçlü bir antioksidan moleküldür. Yani vücutta hücreleri yıpratan okside edici atomları engeller, DNA hasarını engeller. Sonuçta bu etkileri ile hücre zarlarının yağdan yapılan duvarları yıkıma uğramaz. Öyle ki bu antioksidan gücü E vitamininden 50 kat, çok güçlü olarak bildiğimiz C vitamininden de 30 kat daha fazladır.
Resveratrolü günümüzde popüler hale getiren özelliği, yaşlanmayı önleyen etkilerinin (anti-aging) varlığının keşfi ile olmuştur. Yaşlanmayı yavaşlatması hatta uzatması üzerine yapılan çalışmalar bu etkiyi doğrular niteliktedir. Bu etkiyi en çok insülin hassasiyetini arttırarak göstermektedir. Onun dışında hücredeki mitokondri dediğimiz enerji santrallerini arttırarak, antioksidan etki göstererek ve SIRT-1 geni dediğimiz ve sayısız fizyolojik rolü olan genetik parçacığın aktivitesini arttırarak gerçekleştirir. Bu özellikler ile doku hasarını engelleyerek cildi korur.
Yurt dışındaki bazı ülkelerde ve kısmen de bizim ülkemizde resveratrol bileşiklerini tedavi veya tedaviye yardımcı amaçla kullanan hekimler vardır. Yüksek dozlarda verildiğinde kan basıncında düşmelere yol açması bazı hipertansiyon vakalarında bu bileşiğin kullanılabileceğini göstermektedir. 2015 Yılı’nda Clinical Nutrition Dergisi’nde çıkan bir makale özellikle sistolik kan basıncı (büyük tansiyon) üzerinde resveratrolün iyi bir etkisinin olduğunu belirtiyor. Kan damarlarında nitrik oksit miktarını arttırarak damarların gevşemesi sonucu bu etkinin oluştuğu belirtilmektedir. Resveratrolün LDL kolesterolün okside olup bozularak damarlarda plâk yapmasını önleyici etkilerinin de olduğu gösterilmiştir. 6 ay kullanımının değerlendirildiği bir çalışma okside LDL oranında %40 bir azalma saptamıştır.
Resveratrolün bazı çalışmalarda beyin hücrelerinin harabiyetini de engelleyebildiği gösterilmiştir. Alzheimer Hastalığında beyinde biriken plâkların oluşumuna yol açan beta-amiloid adlı proteinlerin oluşumuna engel olabilmektedir. Bu etkinin daha başka çalışmalarla da desteklenmesi sonucunda tedavide başarılı olup olmadığı daha netlik kazanacaktır.
Artrit dediğimiz eklem iltihabında kıkırdak yapının korunmasına yardımcı etkileri nedeni ile artrite bağlı gelişen ağrıların hafifletilmesi amacı ile de resveratrol kullanılabilir. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar bunu doğrulamaktadır.
AKILLI TELEFONLAR MERTLİĞİ BOZDU
Kıymetli okurlarım. Başlık ilk başta size garip gelebilir. Bir çok olumlu yönleri ile hayatımızın değişmez aksesuarları arasında yer alan akıllı telefonları eleştirmeye hakkım yok. Ancak trafiğin vızır vızır işlediği yerlerde bir elinde küçük çocuk, diğer elinde telefona bakıp caddeye atlayan çok kişi ile karşılaşıyorum. Telefon elinde birçok gence dalgın iken durup yol verdim ve yol verdiğimin farkında bile olmadılar. Bunun da bir cezai müeyyidesi olmalı (Varsa da mutlaka uygulanmalı, uygulanıyorsa da binlerce kez teşekkür ediyorum) diye düşünenlerdenim.