Dr. Mete Ekşioğlu
Dr. Mete Ekşioğlu

Şeker hastalığı

Mümkün olduğunca anlaşılabilir bir dille, yani tıbbi terimleri en az kullanarak giderek büyük bir baş belası haline gelen şeker hastalığı hakkında sizlere bilgi vermeye çalışacağım. Bu hastalığa tıp dilinde diyabetes mellitus denilmektedir (yabancı kaynaklar diabet yazmaktadır. Biz diyabet olarak kullanacağız)). Kabaca 2 tipi vardır. Genellikle çocukluk yaşlarında başlayan ve insülin üretiminin yapılamadığı Tip 1 şeker hastalığı ve daha ileri yaşlarda ortaya çıkan karbonhidrat metabolizması bozukluğu ile  karakterize olan tip 2 şeker hastalığı. Şeker hastalarının % 90’dan fazlası tip 2 şeker hastalığı grubuna dahildir.

Günümüzden 3500 yıl kadar önce Mısır’daki resimli belgelerde (papirus) aşırı idrar yapan insan figürlerinden anlaşıldığı kadarı ile eski bir hastalık şeker hastalığı. 1800’lü yıllarda ise kanda şekeri artıran ve pankreas kaynaklı bir hastalık olduğu net olarak anlaşıldı. 1920’li yıllarda Kanadalı bilim insanlarının insülini bulması ile özellikle insülin eksikliğine bağlı gelişen şeker hastalığından ölümler azaldı. 1979 da Tip 1 şeker hastalığının vücudun kendi dokularına savaş açması nedeniyle olduğu bulundu. Bu nedenle insülin yapan hücrelerimiz bu savaşta ölmekte ve pankreas insülin üretememektedir. Tip 2 şeker hastalığında ise insülin vardır ama şekerin vücut hücreleri tarafından enerji elde etmek üzere kullanılma mekanizmasında aksaklıklar vardır.

Dünyada 1990-2008 yılları arasında şeker hastalığı tam 7 kat artmıştır. Bu nedenle şeker hastalığına bakış eskisi gibi tamamen genetik kökenli olduğu şeklinde değildir. Nutrigenomi bilimine göre yediğimiz gıdalar genlerimize bazı mesajlar verdirmektedir. Yani et yediğinizde farklı bir mesaj, ot grubundan bir gıda aldığınızda başka bir mesaj, cips yediğinizde başka bir mesaj verilmesi gibi. Buna göre son 30-40 yıldır edindiğimiz beslenme alışkanlıkları genlerimize farklı mesajlar verdirerek kanser yapımını, şeker hastalığı yapımını, damar sertliği yapımını uyarabilmektedir. Nutrigenomi bilimine göre bütün hastalıkların genetik geçişe bağlı olma oranı % 10’un altında iken çevresel faktörler ile oluşma oranı % 90’ları aşmaktadır.

Sayfalarca yazsak, kitaplar yazsak diyabeti bitiremeyiz. Ben ara ara diyabetinizi daha kontrollü hale getirebilmeniz için son çalışmalar hakkında sizlere bilgi vermeye çalışacağım. 11 Nisan 2017 tarihinde Doğu Finlandiya Üniversitesi bir çalışma yapmış. Bu çalışmaya göre bağırsaklarınız sağlıklı ise şeker hastalığı ile daha iyi mücadele edebiliyorsunuz. Bağırsaktaki yararlı mikroorganizmalar (probiyotik etkili küçük ve yararlı bağırsak canlılarımız) tarafından yapılan indol propiyonik asit kana geçiyor ve şekere karşı olumlu etkiler gösteriyor. Örneğin insülini daha ekonomik ve etkili biçimde vücut kullanabiliyor bu madde yardımı ile. İndol propiyonik asit gibi daha pek çok maddenin de bağırsaktaki faydalı mikroorganizmalar tarafından yapıldığı belirtiliyor. Diğer yararlı maddelerin de yakında bulunacağı, bu alanda çalışmaların sürdüğü belirtiliyor.

Lifli gıdalar, yoğurt, kefir, boza, sirke, turşularımız, ev yapımı konserve, salça ve domates sularımız, kuru fasulye, nohut, mercimek, soğan, sarmısak gibi gıdalar bu faydalı mikroorganizmaların sayısını artırıyor. Antibiyotikler, rafine gıdalar, bazı ağrı kesiciler ve kadın doğumu ilgilendiren bazı ilaçlar, şekerli ve unlu besinler, alkol, stres ise bu mikroorganizmaların sayısını çok azaltıyor.

Vücudumuz dahilinde yaratılan hiçbir şey boşa değildir. Korumak lazım. İsraillilerin çok güzel bir sözü var. Bir gün su içeceğin çeşmeye çamur sıçratma…

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X