Dr. Mete Ekşioğlu
Dr. Mete Ekşioğlu

Şekerin yankısı

Öğrencilik yıllarından kalma bir hikâyedir. Oduncu her zaman gittiği ormana bu kez yeni yetişmeye başlayan oğlu ile gider. Oğlan ayağı yere takılıp düşer ve ah diye bağırır. Dağlardan da ahhh diye bir ses gelir. Oğlan bu kez sen kimsin diye bağırır. Dağlardan yine aynı ses daha uzun olarak gelir. Sen kimsinnn? Oğlan babasına döner ve sorar, baba bu nedir? Baba der ki, bak oğlum dinle ve yüksek sesle bağırır, sevgili oğlum. Dağlardan ses gelir, sevgili oğlummmm. Sen muhteşem bir çocuksun. Dağlardan yine ses gelir, sen muhteşem bir çocuksunnnn.

Baba açıklamaya başlar. Oğlum buna yankı denilir ve bu aynı yaşamına benzer. Yaşam daima sana ona verdiklerini geri verir. Yani adeta bir ayna gibidir. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev. Daha fazla saygı istiyorsan insanlara daha fazla saygılı ol. İnsanların sana sabır göstermelerini istiyorsan sen daha sabırlı ol. Hayat tesadüflerden ibaret değildir. Senin ona verdiklerinin bir yansımasıdır.

Kıymetli okurlarım. Özellikle son 30 yıldır şeker hastalığında bir patlama var. Gıda endüstrisi dilimizdeki tat tomurcuklarının fonksiyonlarını keşfetti. Birbirinden güzel gıdalar yarattı. Reklamları ile bizleri adeta büyüledi ve bizler de bu gıda diye bildiklerimizin içerisinde bulunan parçacıkların tırnağımıza, beynimize, kalbimize, üreme organlarımıza, kaslarımıza, kan hücrelerimize gidip gitmeyeceğini düşünmeden yemeye başladık. Pankreasımız insülin üretmekten yoruldu. Hücrelerimiz bu insülin fazlalığından adeta bunaldı. Şekeri hücre içine sokacak güç kalmadı. Hem yağlandık hem de hemen hücre içine girmesi gereken şeker damarlarımızda volta atmaya başladı.

Yazdıklarıma inanın. 13-15 yaş arası pek çok genç kız ve erkek hasta gördüm. Karaciğerleri yağlı, kan şekerleri yüksek, dişleri çürük, algılamaları zayıf, kasları adeta pamuk gibi olan gençler. Erkek çocuklardaki aşırı göğüs büyümesi onlarda belirgin bir sıkılganlık yaratmıştı. B12 ve D vitaminleri en alt düzeylerde idi. Turşuyu sadece fast food’ların içerisinde gören, kuru fasülyenin ne olduğunu annesine soran, balığı sadece konserve kutuların içinde tatmış pek çok genç gördü bu gözler.

Yurtdışında yapılan sayısız çalışma var. Basında fazla yer almadığı için, tıbbi literatürleri de çevirmek haklı olarak sizin işiniz olmadığı için pek çoğunuz bunları bilemezsiniz. Ama en basit örneği vereyim. Doğasına aykırı olarak beslenmaye tabi tutulan farelerde 4. nesilden sonra üreme olmuyor, kas ve diş yapıları nesilden nesile giderek bozuluyor. Doğal beslenme özelliklerine uygun olarak besin verilerek incelenen fareler hem kas yapısı, hem üreme fonksiyonları hem de diş yapısı açısından mükemmel bir şekilde nesillerini sürdürüyorlar.

Gözümüzü açmamız lazım. Bu gidişle çok ciddi sıkıntıları ülke olarak çekeceğiz. Ne zaman işkembecilerin, kuru fasulyecilerin, ev yemekleri yapan dükkânların önlerindeki park yerleri de tıka basa dolarsa bu iyiye bir işareti gösterecektir. Ama şimdi öyle mi?

Tecrübe, tecrübedir. Mekânın cennet olsun koca Şeyh Edebali. Ne demiştin de anlamadık biz onu; İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X