Kıymetli okurlarım. Ülkemiz Asya ile Avrupa sınırını oluşturan İstanbul ve Çanakkale boğazlarına sahip bir ülkedir. Bu 2 boğazın haricinde ülkemizdeki başka bir boğazdan da size bahsedeceğim ilerleyen satırlarda.
İstanbul Boğazı (Bosporus da derler) Karadeniz ile Marmara Denizi’ni birbirine bağlar. Tuna, Dinyeper ve Don gibi çok büyük nehirlerin, sayısız derecede de irili ufaklı ırmak ve derelerin doldurduğu Karadeniz’in tek çıkış noktası bu boğazdır. Bazı durumlarda boğaz adeta bir büyük nehiri andırır ve sularını Marmara’ya akıtır. Yaklaşık 30 kilometre uzunluğundaki boğaz her şeyi ile Türkiye’nin malıdır.
Çanakkale Boğazı (Dardanelya da derler) ise Marmara ve Ege Denizleri’ni birbirine bağlar. 61 kilometre uzunluğundadır. Türklerin ilk kez Avrupa Yakası’nda ele geçirdikleri toprak parçası bu boğazın geçilmesi ile olmuştur. Uluslararası ticarette çok önemli bir yere sahip olan bu boğaz tamamen Türkiye’nin malıdır. Tarih boyunca bir çok olayları görmüş ancak 1. Dünya Savaşı sırasında yarım milyon insanın ölümüne, şehitler vermemize de tanıklık etmiştir. Vatanımıza yabancılar buradan sokulmamış ve dillere destan Çanakkale Savaşları’nın tarihi bu boğaz da gerçekleştirilmiştir.
Buraya kadar yazıklarım coğrafya ve tarih hakkında kısa bilgilerdi. Benim konum ise ülkemizdeki diğer boğazlar. Son yıllarda çeşitli bilimsel makaleler ülkemizin Avrupa ülkeleri arasında obezite sıralamasında ilk sırayı aldığını belirtiyor. Bu da çok yediğimizi, hareket etmediğimizi kanıtlıyor. Çanakkale boğazından nasıl düşmanları geçirmediysek bugün ne yazık ki kendi boğazlarımızdan birçok düşmanlık edecek gıdaları vücudumuzun yapısına katıyoruz. Sonuçta kalp damar sistemi hastalıkları, felçler, iskelet ve kas sistemimize ait hastalıklar, bunamalar, enfeksiyon hastalıklarına yatkınlık, kanserler, şeker hastalığı gibi metabolik hastalıklar ve daha niceleri gelip bizleri buluyor. Defalarca yazdım ve yazmaya devam edeceğim. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) obezite tanımı için yağlanmaya karşı gelişen kronik bir hastalıktır (enflamasyon) diyor. Oysa bizler bu konuda yeterince bilgi sahibi değiliz. Genel halk yanında birçok bilim insanı dahil kilo fazlalığı ve obeziteyi halen diyet listeleri ile çözülebilen bir görüntü bozukluğu olarak görüyor. Bu yolla bir hastalık nasıl tedavi edilir sizlere sormak istiyorum.
Lütfen şöyle düşünün. Bir kamyon sahibisiniz. Kamyonunuz sürekli olarak yük taşıyor. Siz bu kamyona taşıyabildiği yükten çok daha fazlasını yükleyip uzun yol yapıyorsunuz. Kamyonun kullanma kitapçığında ise şu kadar yük taşıyabilirsiniz ile başlayıp kamyonunuzu uzun bir süre sıkıntı çıkarmadan kullanabilmeniz için şu kurallara uymanız gerekli diye de maddeler var. Sonuçta aşırı yükle kullanılan kamyonun belli bir dönem sonra bazı yerlerinde arızalar çıkacağı ve normal koşullarda kullanılan diğer kamyonlardan daha önce yıpranacağı ve ömrünü tüketeceği kabul gören bir gerçektir değil mi? Peki insanın ne farkı var.
Kıymetli okurlarım. Beynimizde açlık, tokluk ve susama ile ilgili küçük bir işletim sistemi var. Duygu durumlarımız, bazı hastalıklar, alışkanlıklar bu merkezlerimizi etki altına alıp bizleri daha fazla yedirtebiliyor. Ancak şu kesinlikle unutulmasın. Bizleri yedirten midemiz değil beynimizdir. O zaman beynimize hakim olmayı öğrenebilirsek kilo vermenin de yollarını buluruz. Bir deneyin. Doyana kadar yedikten sonra (kaba tabiri ile patlayıncaya kadar değil) sofradan kalkmak ile işe başlayın. Kısa bir müddet sonra bakın neler değişiyor.
Çanakkale’de eğer düşman yol bulup ülkemize girseydi belki de bu satırları bir İngiliz kaleme alıyor olacaktı. Boğazımızdan da bazı şeylerin geçişine engel olalım ki vücudumuz da düşman yüzü görmesin. Sağlıcakla kalın.