Ailenizde kalp hastası veya obez var mı? Kilo fazlanız var mı? Beliniz yağlı mı (kadınlar için 89 cm, erkekler için 100 cm üzeri bir bel)? Şeker ve hamur işlerini aşırı mı tüketiyorsunuz? Düşük yağ diyeti ile kilo vermekte zorlanıyor musunuz? Doktorunuz açlık kan şekerinizin 100 civarlarında olduğunu, insülin direncinizin olabileceğini ve dikkat etmeniz gerektiğini söyledi mi? Kanda trigliserid düzeyleriniz yüksek çıktı mı? Tansiyonunuz yüksek mi? Genellikle hareketsiz bir yaşam tarzınız mı var? Kadın iseniz gebelikte şekeriniz çıktı mı veya polikistik over tanısı aldınız mı? Kısırlık, cinsel isteksizlik ya da cinsel aktivite kaybı durumlarına sahip misiniz? Bu soruların birkaç tanesine bile evet cevabı verdiyseniz vah ki vah…
Ünlü ABD’li yazar Mark Twain diyor ki: İnsanın başına bilmediği şeyden değil bildiğini sandığı ama gerçekte bilmediği şeyden bela gelir. Çörekler, börekler, kurabiyeler diğer hamur işleri ve şekerli gıdaları bol bol tüketiyoruz. Mutfağımıza, kabul günlerimize girdi ve annem babam da kullanıyordu, kötü olur mu hiç dememek lazım. Oluyor işte. Bu yediklerimiz masum değil ve bir müddet sonra kanda şekerimizi artırıyor, karaciğerimizi yağlıyor, insülin düzeylerimizi artırarak hücrelerimizi bozuyor ve diyabezite (diyabet ve obezite) denilen hastalığa yakalanıyoruz. Normalden 7 kilo fazla almak şeker hastalığına yakalanma riskini 2’ye katlarken 10 kilo fazla olmak bu riski 3 kat artırıyor.
Daha önceleri de yazdım. Beslenmenizi Western (Batı tarzı) Diyeti ile sürdürüyorsanız açlık kan şekeriniz 90’larda 95’lerde olsa bile pankreasınızı aşırı yormuş ve aşırı insülin üretiyor hale getirmiş olabilirsiniz. Bir gün açlık kan şekerinizde bir patlama görerek gerçeklerle yüz yüze gelebilirsiniz ama bu ara dönemde bile damar sisteminiz bozulmaya, metabolizmanız alarm vermeye başlamıştır ve bu anda U dönüşü yapmayı başarmak çok önemlidir. Yumurta kapıya dayandıktan sonra değil.
YUMURTA VE DEPRESYON
Depresyonu önleyen ilaçların çoğunun amacı beyinde serotonin denen maddeyi artırmaktır. Serotonin ise vücudumuzda triptofan denilen bir maddeden yapılır. Triptofan denilen maddeyi ne yazık ki gıdalar ile almak zorundayız. Özellikle de hayvansal gıdalardan. Yani vücudumuz triptofanı yapamamaktadır. Yumurta, peynirler, et (özellikle hindi etinde daha fazla), doğallığı bozulmamış süt, tereyağı, yoğurt, yulaf, badem ve ceviz iyi birer triptofan kaynaklarıdır. Yeterli miktarda bile triptofan aldınız diyelim. Eğer suyu yeterince içmiyorsanız bu kez vücudunuz triptofanı bazı zehirli maddeleri vücuttan atmak üzere kullanır ve yine serotonin yapacak kadarı elinizde kalmaz.
Bu anlattıklarım bilimsel olarak kanıtlanmış gerçeklerdir. Tabii ki tamamen gıdalara bağlamıyorum depresyon illetini ama şimdi soruyorum. Bankada çalışıyorsunuz. Sabah bir kutu meyve suyu veya bir çay, yanında börek ile kahvaltınızı yaptınız. Öğle ve akşam öğünlerinde ise triptofan içeren gıdalardan tüketmediniz ve günler böyle geçti. Depresyona yakalanma olasılığınız artar mı artmaz mı?
Ne edersek kendimize ediyoruz ve adına kader diyoruz. Bakın ne diyor Özdemir Asaf: Dün sabaha karşı kendimle konuştum. Ben hep kendime çıkan bir yokuştum. Yokuşun başında bir düşman vardı, onu vurmaya gittim kendimle vuruştum.