Dr. Mete Ekşioğlu
Dr. Mete Ekşioğlu

Yağmur suyu ve vücudumuza etkileri

Vücudumuzun % 60 kadarı sudur. Su tüm yaşam formlarının temel bir bileşimidir. Terleme, atıkların atılması şeklindeki yollar ile kaybettiğimiz suyu mutlak yerine koymalıyız. Bu şekilde vücudumuzun sağlıklı ve en iyi şekilde çalışmasına yardımcı olabiliriz. Suyu musluktan, hazır şişelenmiş olarak, kaynaktan, kuyudan, nehir veya gölden alabiliriz. Hiç düşündünüz mü  yağmur suyundan yararlanabilir miyiz diye.

Temiz olduğu sürece yağmur suyunu içmenin hiçbir sakıncası yoktur. Dünyadaki bir çok topluluk birincil su kaynağı olarak yağmur kaynaklı suyu kullanmaktadır. Oysa çeşitli fiziksel, kimyasal ve biyolojik faktörler hızlıca temiz yağmur suyunu potansiyel bir tehlike haline dönüştürebilmektedir. Parazitler, zararlı bakteriler, virüsler, hayvan dışkıları, ağır metaller, farklı kirleticiler gibi. Bu nedenle % 100 emin değilseniz yağmur suyunu içmemelisiniz. Suyu kaynatmakla bakteri, parazit ve virüs gibi biyolojik etkenleri yok edebilirsiniz. Ancak ağır metaller gibi kimyasal kirleticileri ortadan kaldırmak için yağmur suyunu filtre etmelisiniz. Bunları yapma imkanınız yoksa o zaman bahçe sulama, çamaşır yıkama ve banyo amaçlı kullanabilirsiniz. Yağmur suyunu toplayıcı sistemler bazı yerlerde izine tabii olduğu için bunu da gözardı etmemek gereklidir.

Yağmur suyu içmenin bazı kaynaklarda diğer sulardan daha faydalı olduğu belirtilse de bunun hiçbir bilimsel gerçekliliği yoktur. Faydalı olduğunu söyleyenler yağmur suyunun daha alkali olduğunu iddia ederler. Ancak yapılan incelemeler tam tersine yağmur suyunun hafif asidik özellikte olduğunu göstermektedir. Kirli havaya sahip bir bölgede iseniz bu asitliğin derecesi daha da artar. Bir diğer iddia da yağmur suyunun vücut atıklarını daha iyi attığı yönündedir. Oysa bu, temiz olan her su için geçerlidir ve yağmur suyuna ait değildir.

Bazı zamanlarda hem hastalarımdan hem de çevremden gelen sorular olduğu için (yağmurdan gelen suyun adeta abartıldığını, mucizevi bir içecek gibi gösterildiğini belirtenlere cevap olarak) Ekim 2020 kaynaklı makaleler  dahilinde sizlere bu konuda bilgi aktarmak istedim.

SOĞUK PİRİNÇ TÜKETİLMESİ

Dünya genelinde birçok ülkede pirinç temel gıda maddesi olarak kullanılmaktadır. Genellikle sıcak yenilme sıklığı daha fazla olsa da pirinç salatası ve suşi gibi gıdalarda pirinç soğuk olarak tüketilmektedir.

Soğuk pirinç sıcak olana göre daha fazla dirençli nişasta içerir. Dirençli nişasta bağırsaklarımızda sindirilemeyen bir liftir. Ancak bazı bağırsak bakterilerimizin besin kaynağını oluşturur, yani iyi bir prebiyotiktir. Bu liflerin bağırsak bakterilerince parçalanması sonucunda kısa zincirli yağ asitleri üretilir. Bu yağ asitleri de iştahı baskılayan Peptid YY ve  GLP-1 adlı 2 maddenin salgılanmasına yol açar. Bu nedenle pirincin soğuk olarak tüketilmesi dolaylı yollardan iştahın azalmasına neden olabilir. 15 erişkin üzerinde yapılmış bir çalışma soğuk pirinç yedikten bir müddet sonra kan şekerinde anlamlı düşmelere yol açmıştır demektedir. Soğutulmuş pirinçte çoğalabilen ve besin zehirlenmesine neden olan bir bakteri türü vardır. Bu nedenle pirinci oda sıcaklığında soğumaya bırakmamak gereklidir. Hızlı bir şekilde ve korunaklı bir kap içinde hızlıca buzdolabında soğutulmalıdır.

COViD-19 PANDEMİSİ VE D VİTAMİNİ

Sizlere güncel makaleler ile D vitamininin bu enfeksiyona karşı direnci arttırdığına dair bilgiler vermiştim. Son zamanlarda ulusal basında bazı bilim insanları bu konuda benzer bilgileri aktarmaya devam etmektedirler. Seviyelerinizi kontol ettirerek ancak mutlak bir hekim önerisi ile bu vitamini kullanın. Sağlık ve huzur kapınızdan eksik olmasın.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X