Ülkemiz, son yıllarda yapılan çalışmaların ışığında iyice anlaşıldı ki metabolik sendrom denilen ahtapotun kolları arasına girmiş. Tıp alanında mükemmel ilerlemeler var malum. Her gün hekimler, bilim insanları, farklı farklı uzmanlar medya yolu ile obezite ve sebep olduklarını, önlemlerini de anlatıyor. Ancak bir türlü obezitenin, diyabetin, kalp damar hastalıklarının önüne geçemiyoruz. Beynimiz, dildeki tat tomurcuklarımız ve hareket etmeye karşı olan kaslarımız bizden emir almıyor çünkü. Bu emri verecek olan bizler ‘bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete’ misali gidiyoruz.
Ülkemizde son 3 yılda tip 2 diyabet 35 yaş üstü insanlarda %30’dan daha fazla arttı. Diyabeti hafife almayın. Kan şekerinizin ani inip çıkmaları, 3 aylık ortalama şeker belirtecinin (HbA1c) hafif derecede bile artışı, açlık insülin düzeylerinizin 5 üniteyi aşmaya başlaması tedbir almanız için çok iyi birer uyarıcı olmalıdır. Yapılan hesaplamalara göre ortalama günde 6 saat oturuyoruz. Televizyon karşısında uzanıp atıştırma yapmak gelenekselleşmiş. Gıda diye aldığımız maddeler besin değeri düşük, tat duyumuzu esir alan ve sadece kalori yüklü olan gıdalar. Ve istiyoruz ki bunları yapayım, karşılığında da fit bir bedenim olsun. Oysa belediye hizmetleri durduğunda çöp bidonlarınız nasıl dolar ve çöpler dışarı taşarsa, karaciğeriniz ve diğer önemli pek çok organınızda bu çöp gıdaları alarak toksik maddelerle doluyor.
Kilo verirken önemli olan yağlardan vererek zayıflamaktır. Yakın zamandaki çalışmalar yağ dokusundan pek çok madde salındığını göstermektedir. Bu maddelerin arasında vücutta kronik bir iltihaba sebep olanlar vardır. Yani nasıl bir diş iltihabınız varsa, nasıl bir iyileşmeyen yaranız, sık sık şişen bademcikleriniz varsa, fazla yağlı olduğunuz sürece benzer bir iltihap sürekli olarak vücudunuzun genelinde bulunacaktır. Yağ dokusu fazlalığında oluşan insülin direnci ve ayrıca bazı hücre büyümesine neden olan hormon benzeri maddeler kontrolsüz hücre büyümesine yol açarak kanserlerin oluşmasına katkıda bulunurlar.
Yağ hücrelerinden salınan yağlar kaslarımızda yakılarak enerjiye dönüştürülür. İnsülin direnci geliştiğinde bu olay daha zor şartlarda gerçekleşir. Bu nedenle 10-15 dakika yürü yeter laflarına inanmayın. Elinizden geldiği kadar hareket yapmaya çalışın. İnsülin direncini yenene kadar gerekirse saatlerce gücünüzün yettiği ölçüde hareket etmelisiniz. Dost acı söyler ama aksini söyleyen varsa buyursun gelsin. Kaslarınız gelişirse bu kez de vücudunuzu onaran, mutluluk veren maddeler kanınızda artmaya başlayacaktır. Hareket etmeye başlamak kolay olmayacaktır ancak bugün bu gayreti esirgemeniz ileride diyabet başta olmak üzere yüksek tansiyon, kalp krizi, felç, bunama, kemik ve eklem sıkıntıları, bazı kanser türlerine yakalanma riskinizin artması gibi durumları karşınıza çıkartacaktır.
Meslek yaşamım boyunca sayısını bilmediğim ölümler gördüm. Tek pişmanlıkları sağlıklarının kıymetini bilmemeleri idi.
Hayatı komedi sananlar son espiriyi iyi düşünmelidirler (Seneca).