İlhan Ateş
İlhan Ateş
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Yabancı dil

Köşe Yazısını Dinle

Haziran sonu Temmuz başı otobüsle yaptığımız on günlük Orta Avrupa gezisinde tanıştığım iki kişiden Adil Özmen, Mudanya’da yaşayan emekli bir öğretmen, Neşat Erkan ise Bursa Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi’nde profesör. Adil Özmen gezi boyunca oda arkadaşımdı, hep beraberdik. Neşat Erkan ise otobüste eşiyle önümüzdeki koltuklarda oturuyorlardı, onunla da otobüste ve dışarda kısa sohbetler yapmıştık. Ekim ayında Adil Özmen’le Mudanya’da, Neşat Erkan’la üniversitedeki odasında yaptığımız sohbetlerde yabancı dil konusunun az yer tutmadığını farkettim.

Adil Özmen bazı yurt dışı gezilerinde İngilizce bilmediği için zorlandığını, aynı zorluğu yaşamasınlar diye iki kızının da İngilizceyi çok iyi öğrenmelerini kendisine hedef yaptığını, bu amaçla küçük kızını Londra’da iki yıl kurslara devam ettirdiğini, dönüşte İngilizce’yi iyi bir seviyeye getirmiş kızının önce Bursa Hilton’da sonra da Sheraton’da toplam altı yıl kadar çalıştığını anlattı.

“Kızın Londra’da iki yılı iyi değerlendirmiş. Kızının oralarda çalışmasının yolunu da sen açmışsın, seni tebrik ediyorum Adil Bey!” dedim.

“Evet, öyle oldu. Ben de sayende Orta Avrupa gezisinde hiç zorlanmadım çünkü rehberin verdiği serbest zamanlarda sen bana hep ikinci bir rehber oldun, çekinmeden her yere girip çıktık” dedi.

Profesör Neşat Erkan “İstanbul Orman Fakültesi’ni bitirdikten sonra üniversitede kaldım, asistanlıktan sonra diğer kademeleri de yıllar içinde geçtim. Elazığ Güneydoğu Ormancılık Araştırma Enstitüsü ikinci çalışma yerim oldu. İki kızım dokuz yıl kaldığımız Elazığ’da doğdu. Üçüncü çalışma yerim Antalya Batı Akdeniz Ormancılık Araştırma Enstitüsü idi. Yirmi yıl kaldık Antalya’da. Orada araştırma projeleri yürüttüm, yayınlar yaptım, değişik kademelerde yönetici olarak çalıştım. Antalya’da emekli olabilirdim, hizmetim otuz yılı geçmişti ama devam etmeye karar verdim.Yedi yıldır Bursa Teknik Üniversitesi’ndeyim. Otuz sekiz yıllık kariyerimde tekrar öğrencilerle yüz yüze gelmek, teoriye dönmek, ders anlatmaya başlamak benim için yeniden doğuş gibi oldu. İşin pratik tarafını Antalya’da gördüğüm için pek çok anı biriktirdim orada, onları şimdi bazen derslerde konuyla bağlantılı olarak anlatmak benim kadar öğrencilerin de hoşuna gidiyor” diye anlattı.

Neşat Erkan’a Paulo Coelho’nun Fransızca “Le Pelerin de Compostelle” kitabını verdim. Türkçe’ye “Hac” başlığıyla çevrilen bu kitabı zevkle okuyacağını söyledi. “Lisede Fransızca idi dilim, İngilizce’yi sonra öğrendim. İngilizcem şimdi Fransızcam’dan daha iyi. Yurt dışındaki toplantılarda bu dilleri daha çok kullanma imkanım oluyor. Fransızca’da kelime telaffuzu İngilizce’den daha kolay ama diğer yönlerden Fransızca daha zor” dedi.

Ben de İngilizce ve Fransızca okumalarımı sekiz yıldır e-kitaplar yoluyla okuyucu cihazlar üzerinden yaptığımı, bunun birçok avantajları olduğundan söz ettim.

Neşat Erkan “Ne gibi avantajlar?” diye sordu.

“İngilizce kitapları telefonda, Fransızca kitapları tablette okuyorum. Bilinmeyen bir kelime için o kelimenin üstüne dokunmak, paragraf veya sayfa kopyalamak için onların üstünü karartmak, anlaşılmayan bir cümlenin çevirisi için menüdeki “çevir”e basmak, not almak için çıkan menüde klavyeyi kullanmak, kitapta geçen bir kişinin daha önce geçtiği yerleri hatırlamak için isme dokunup “bul” anlamına gelen merceğe tıklamak yetiyor. Dahası, dışarı çıktığınızda çanta taşıma derdiniz olmuyor ve de okurken elleriniz serbest kalıyor” diye anlattım.

Neşat Erkan “Dil bilmeden herhangi bir alanda derinleşmek zor. Ama günümüzde dil öğrenme isteği eskisi kadar çok değil çünkü tercüme cihazları, kulaklıklar derken bunlar kişilerin daha kolayına gidiyor” dedi.

Neşat Erkan’ın “Kişilerin daha kolayına gidiyor” deyişi “Düşünceden daha hızlı bir şey yok” sözünü doğrularcasına beni bir anda 1984 yılı Ağustos’una götürdü. O yıl Milli Eğitim Bakanlığı benim de içinde olduğum on üç kişilik bir “formatör” grubunu yirmi günlük bir kurs için İngiltere’ye göndermişti. Kaldığımız yer Banbury adlı küçük bir kasabaydı. Bir gün kurs veren hocalardan Bill Mizen’la sohbet ederken onun Ali adlı bir Suudi öğrenci hakkında anlattıkları pek ilgimi çekmişti:

“Ali işini Simple Present Tense ile (geniş zamanla) hallederdi. Birkaç örnek vereyim: I go to London yesterday (Dün Londra’ya giderim)…  I eat kebap tomorrow (Yarın kebap yerim)… Last year I see Italy (Geçen yıl İtalya’yı görürüm) gibi. Ali bir şey öğrenemeden ülkesine döndü ama bu onun için sorun değildi. Burada her yere gidiyor, her şeyi yapıyordu, hatta yeni gelenlere rehberlik bile ediyordu. Sizin için inanması biraz zor ama bir keresinde birlikte otobüsle bir yere gidiyorduk. Bir ara otobüste benim dahi çözemediğim bir dil sorunu ortaya çıktı, sonunda onu çözmek Ali’ye düştü!” diye anlatmıştı Bill Mizen…

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X