Merhum Neşet Ertaş’ın dizeleri ile yazıma başlamak istedim ki ileride ne demek istediğim çok daha kolay anlamını bulacaktır.
Bir insanın akıllı davranması için üç yol vardır. Birincisi iyi düşünmektir ki bu en soylusudur. İkincisi taklit etmektir ki bu en kolayıdır. Üçüncüsü ise denemiş olmaktır ki bu en acısıdır diyor bilge Konfüçyüs.
Orta yaş, şakaklardaki beyazlıklardan, kafa ortasındaki saçların seyrelmesinden, gazeteyi kolları uzatarak okumaktan, cep telefonu veya televizyon kumandasını etkin kullanamamaktan ibaret değildir. Orta yaş, deneyimlerden ders çıkararak seksenli yaşlara kadar dimdik, mutlu ve hiçbir ilaca gerek kalmadan da yolunuzu çizebileceğiniz yaşlar olabilir. Yeter ki iyi düşünün, gözlemleyin.
Her ne kadar şeker denilen madde pek çok hastalığın temelinde yatan nankör bir gıda olarak gösterilse de daha önceleri yazdığım gibi (bu konuda sayısız belge vardır) ideal kilodaki bir insan günde 25-30 gram kadar pancardan elde edilen şekeri, meyvedeki, pekmezdeki, baldaki şekeri tüketebilir. Vücudumuz bu kadar şekeri güle oynaya bir yerlerde harcayabilmektedir ama keşke o kadar miktar ile kalabilsek. Asıl ve göz ardı edilen tehlike saflaştırılmış buğday unundan gelmektedir. Börekler, çörekler, raf ömrü uzun kekler, bisküviler, unlu-şekerli kurabiyeler, pamuk gibi ekmekler ve benzerleri asıl dikkat edilmesi gereken maddelerdir.
Tırnaklarımızı, saçlarımızı büyüten, düşünmemizi sağlayan, mikroplarla savaşan, asit salgılayan, kan yapan pek çok hücremiz olduğu gibi mutlu olmamızı sağlayan hormonları da yapan bazı hücre gruplarımız vardır. Eroin, kokain, alkol, sigara, bazı malum haplar gibi mutluluk veren maddeler beynimizin ilgili bölümlerindeki merkezlere etki ederek bizleri mutlu ederler. Bağırsaklarımızdan çok küçük parçacıklar halinde emilen buğday kökenli mikro gıdalar da bu ilgili merkezlere etki ederek haz duygumuzun coşmasına sebep olurlar. Kadınlarımızın pastalı, börekli çörekli günleri bu örneklerden sadece bir tanesidir. Her mutsuzluk anında bu tip gıdalara yönelmemizin altında yatan sebep bu gıdaların mutluluk verici özelliklerine olan bağımlılığımızdır aslında.
Oysa doğal gıdalar ile beslenen ve mümkün olduğunca hareketli olan atalarımızın bizlerden çok daha, üstelik fakirlik olmasına rağmen, mutlu olduklarına şahitsinizdir. Çünkü doğal gıdalar ile alınan ve hücrelerin tam ihtiyacı olan maddeler vücuda girdiğinde siz mutluluk verici maddeleri vücudun kendisine yaptırıyorsunuz, hareket ile de bu maddelerin beyin tarafından kullanımını artırıyorsunuz.
Depresyon kronik stresin en ağır sonuçlarından birisidir. Hem yaşam kalitenizi düşürür hem de kötü alışkanlıklarınız olmasa bile kalp damar hastalıklarından ölümlerde ciddi bir risk faktörü oluşturarak sağlığınızı derinden etkiler. Sağlıklı bir vücudun stres ile başa çıkması kolaydır. Özetle, genetik sistemine uygun beslenen ve spor yapan beden strese dayanıklı olur.
Aldın aklım bir bakışta, yaktın yüreğim ateşte, al hançeri sinem işte, acımazsan vur sevdiğim diye devam ediyor merhum Neşet Baba. Sevdiklerinize dikkat edin. Hoş görünebilirler ama gerçekten hançerlerini saplayabilirler. Hem de hiç ummadığınız bir anda.