Son yıllarda en çok izlenen ve Türk yapımı olan filmlerden birinde geçiyordu bu sözler. Şu an hayatta olmayan bir sanatçımızın hayat hikâyesinin anlatıldığı bu filmde sanatçı kısmi olarak başlıkta konu edilen bir hayat sürmüştü. Mekanı cennet olsun.
Konumuz anne karnındaki yaşam ile doğduktan sonraki yaşam arasında bağlantıların olup olmadığı olacak bugün. Anne karnında iyi beslenen bebekler bir de normal doğup belli bir süre anne sütü aldıklarında bedensel sağlık açısından hayata 3-0 önde başlıyorlar diğer akranlarına göre. Otizm, allerjik hastalıklar, enfeksiyon hastalıkları, hiperaktivite bu bebeklerde çok daha az görülüyor. Anne gebeliği sırasında beslenmesine dikkat etmez ve pusuya yatmış şeker hastalığını hortlatır ise doğan bebeklerde 2-6 kat daha fazla anormalliklere rastlanabiliyor. Bu gebelerde HbA1C ne kadar yüksek olursa anormallik sıklığı da o kadar artıyor. Çok şahit oldum. Kutu meyve suları, asitli içecekler, çeşitli trans yağ içeren boyalı, aşırı yanmış atıştırmalıklar, un ve şeker içeriği çok fazla olan yiyecekleri karnındaki çocuktan daha fazla seven insanlara tanık oldum. Kısmi bilinçli olmalarına rağmen. Sevgi işte, kimi seversen güzelin o.
Uzun yıllardır güncel gelişmeleri takip eden, obezite ve diyabet konusunda binlerce hasta bakan bir hekimim. Sağlıklı bir bebek dünyaya getirmek için anne adaylarına ilk önerim şudur: Gebeliğe 1 yıl öncesinden hazırlanmaya başlayın. Kilonuz varsa verin. Ailede şeker hastalığı varsa ve sizin de ara ara kan şekerinizde üst sınırı yoklayan değerleriniz varsa mutlaka kaslarınızı geliştirici egzersizlere yönelin. Yeşillik, balık, yumurta, doğal yağlar, mevsiminde ve abartmadan meyve, sebze yemekleri tercih edin. Turşularımızı, salçalarımızı, sirkelerimizi, ev yapımı yoğurtlarımızı unutur olduk. Oysa bunların içerdiği probiyotikler bizleri o kadar fazla hastalıklardan koruyor ki. Ekmek bizim toplumumuzun vazgeçilmez bir gıdasıdır. Bu gerçeği bilmeme rağmen yine de beyaz ekmek konusunda yıllardır uyarı yapmaktayım. Mümkünse abartmadan ve lif oranı yüksek ekmekleri tercih etmemiz gerekiyor.
Arabası çizildi diye günlerce morali bozuk gezen, arabasını günde 2 kez yıkatan insanlar tanıdım. Ama bu insanların bedenlerine, asıl kendilerini her yere ileten bedenlerine, bu bedeni sağlıklı yürütecek olan gıdalarına, kaslarına bunun çeyreği kadar dikkat etmediğine şahit oldum. Sonuçta yatağa düşünce o arabayı yataktan kalkıp (bazı vakalarda da kalkamayıp) pencereden seyretmek kalıyor elde. Belki de hangi arabanın kendisine ait olduğunu da unutabiliyor insan zamanla. Oysa aynı titizliği gıda seçerek, katkılı ve boş kalorili gıdalardan uzak durarak, haftada belli zamanlarda egzersiz yaparak gösterirsek pek de yatağa düşmeden ömrümüzü sağlıklı bir şekilde tamamlayabiliyoruz.
Son günlerde omega-3 aleyhine olumsuz yorumlar duyuluyor. Bu yağlar hücre zarlarımızın yapısına katılmaktadırlar ve bu tıbbiye 2. sınıflarında okutulur. Omega-3 özellikle beyin sağlığı açısından çok önem taşımaktadır. İnsanoğlunun bu kadar çeşitli hastalıklara yakalanmasının en başta gelen nedenlerinden birisi Omega-3’ü unutmasıdır. Binlerce yıldır omega-3 ve omega-6 dengesi bire bir giderken şimdilerde omega-6 omega 3 den 40 kat fazla alınarak vücudumuza girmektedir. Kıymetli okurlarım hekim olmanıza gerek yok. Şu an omega-3’ten zengin gıdalar ile beslenen dünya topluluklarına ve bunlardaki kanser başta olmak üzere kronik hastalık oranlarına bakın ikna olursunuz. Ha olmadı, rahmetli büyüklerimiz en güçlü referans.