Kolay değil tıp doktoru olmak. İlköğrenim yıllarından itibaren sıkı bir çalışma disiplini geliştirecek, iyi puanlar ile tıp fakültesini kazanacak, yıllarca ağır bir eğitimden geçecek ve doktor olacaksın. Yükümlülüklerini yerine getirdikten sonra uzmanlık için de sınavlara hazırlanacak, 4-7 yıl kadar da uzman olmak için çalışacaksın. Bunun karşılığında sana can teslim edilecek, mahremiyet paylaşılacak ve hiçbir meslekte olmayan özellikleri sen barındıracaksın. Buna rağmen küfür de yiyeceksin, yumruk da, bıçak da hatta bazen mermi de. Ama can kurtarmaya devam edeceksin. Hekimlik zor zanaat.
Hekim hastalıkları önler ve gereğinde tedavi eder. Büyük dahi Thomas Edison 100 yıl kadar önce geleceğin hekimlerini tarif ederken hastalara ilaç veren değil, nasıl hasta olmamaları gerektiğini onlara anlatan kişiler geleceği oluşturan hekimler olacaktır der. Ne kadar haklı olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz hem maddi hem de manevi açıdan düşündüğümüzde.
Obezite bir hastalık. Vücutta yağ oranının artışı ile gelişen kronik bir hastalık. Pek çok ülkeyi olduğu gibi ülkemizi de tehdit ediyor. Öyle bir hastalık ki kozmetik görünümünü bir tarafa bırakın (Ne yazık ki halen çoğunlukla bakış açısı bu yönde) beyninizi, eklemlerinizi, kan damarlarınızı, kaslarınızı, kalbinizi, karaciğerinizi, tepeden tırnağa tüm vücudunuzu etkiliyor. Bunun sonucunda da siroza kadar giden karaciğer yağlanması, insülin direnci, vitamin eksiklikleri, şeker hastalığı, kanserler, alzheimer, psikolojik kökenli hastalıklar, allerjik hastalıklar, romatizmal hastalıklar, enfeksiyon hastalıkları, kalp damar hastalıkları, sindirim sistemi hastalıkları bizleri gelip buluyor.
Bu nedenle obezitenin takip ve tedavisi öncelikli olarak bir tıp doktorunun konusudur. Batı Dünyası bu konuda ciddi adımlar atmış ve beslenme uzmanı hekimler giderek artmaya başlamıştır. Aşağıda sıraladığım nedenlerden dolayı obezite ‘’al bu listeyi git zayıfla’’ dan ibaret değildir.
1-Kilo verme ve kiloyu sabit tutmada artık kalori kavramından ziyade vücudumuz besinlerin içerdiği besleyici maddeleri önem sırasına koyar. Bilindiği üzere bu maddeler birkaç saat sonra ya retina, ya pankreas, ya karaciğer, ya kan ya yumurta, ya da spermanın yapısına girecek özleri oluşturur. Yağlar ayrı yollarla, karbonhidrat ayrı yollarla, proteinler ayrı yollarla metabolik seyahatlerine çıkarlar. 100 kalorilik bir beyaz ekmek basenlere geçmeyi tercih ederken, 100 kalorilik bir yumurta en ufak zerresine kadar yapısal amaçla kullanılır. Korkulan doğal tereyağı makul oranlarda kalbin yakıtına bile yetmez, değil ki kilo aldırsın.
2-Gıdaların kendi başlarına bir doyma indeksleri vardır. 500 kalorilik bir dondurma sizi daha fazla yemeye zorlarken 500 kalorilik bir yumurtalı ıspanak sizi doyurabilir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
3-Yapılan bir çok çalışma kalori kısıtlayarak kilo verildiğinde kaybedilen kiloların yarısından fazlasının kaslardan kaybolduğunu kanıtlamaktadır. Kaslar uzun yaşamanın teminatıdır.
4- Bugüne kadar yapılan yanlışlardan en büyüğü kilo verdirmek için hastaları ihtiyacın altında yedirmektir. Asgari ücretle çalışan birine daha da az ücret vererek yaşamayı öğren der gibi. USDA (ABD Tarım Standartları Kuruluşu)’ya göre erkeklerde 2800, kadınlarda ise 2500 kalori altında beslenmek mutlak bazı mikrobesinlerin eksik alınmasına ve buna cevap olarak beynimizin bu eksikliği karşılamak için bizi daha fazla yedirmesine yol açar. Kilo almak kaçınılmaz olur.
Bu ve buna benzer birçok madde göz önüne alındığında bugüne kadar beslenme ile ilgilenen bazı uzmanların stratejik hatalar yaptığını ve obezitenin hızla artmasının da bunu kanıtladığını göstermektedir. Sağlık kime emanet ise emanetine sahip çıkmalıdır.