Avatar
Olay Gazetesi

Sözüm meclisten dışarı!

Zamanın birinde aslan, eşek ve tilki ava çıkmışlar. Birçok hayvan avlayıp dönmüşler. Aslan eşeğe:

Hadi şunları pay et demiş.

Eşek de avları üç eşit parçaya bölmüş. Aslan kükremiş:

Hani benim aslan payım?

Ne aslan payı? Üçümüz eşit paylaşacağız.

Aslan kızıp bir pençede eşeği öldürmüş. Ve tilkiye dönmüş:

Hadi sen pay et.

Tilki ellerini ovuşturmuş:

Aman efendim! Siz ormanların kralı, hayvanların padişahı dururken pay etmek ne demek? Hepsi sizin. Buyurun afiyetle yiyin.

Aslan hayretle sormuş:

Sen bu sosyal adaleti ne zaman öğrendin?

Tilki boynunu bükmüş ve:

Eşeğin akıbetini gördükten sonra demiş.

Elbette sözüm meclisten dışarı. Bizlerde, bizim ülkemizde ve şirketlerimizde hak ve adalet sistemi saat gibi işler; üzerimize alınmamıza gerek yok. Bu nedenle peşin satar modunda rahatlıkla konuşabilir, ahkâm kesebiliriz.

Ama yaşananlar biraz şaşırtıcı. Ekonomideki yüksek tansiyonun yerini son günlerde hak ve adalet sistemindeki siyasi konjonktürün de tetiklediği yüksek tansiyon aldı. Bir yandan dünyanın ilk 10 ekonomisi arasındaki iddialı beklentimizden bahsederken diğer yandan hepimizi şaşkınlığa uğratan olaylara da tanık oluyoruz.

Hadi bakalım al buradan yak! Ekonomideki verilerle pratikteki değerleri aynı eksende buluşturamazken henüz 16 yaşında olan çocuğun tutuklanması bizde şoke etkisi yarattı. Neyse ki tutuklanmadan serbest kalmış. Bu tarz vakalar aslında kamu vicdanı için de kırılma noktasıdır. Hangi siyasi görüş olursa olsun, öncelikle toplumun beklentisi gelişmeye elverişli bir ortamın sağlanmasıdır.

Global bilgi akışının bu denli hızlı olduğu günümüzde, enerjimizi tedirginliğe ve korkuya değil üretmeye odaklamalıyız. Hele gençler; onlar yarınlarımızdır. Bizim inovasyon ve katma değer üretmesinin beklediğimiz gençlere iklim hazırlamamız önceliğimiz olmalıdır. Bizden ne görürlerse onlar da doğrularını buna göre şekillendireceklerdir.

Yaşam hepimize basit ama önemli bir öğretiyi zaman zaman tekrarlar:

Saygı zorla alınmaz. Asıl olan sandalyeler, makamlar değil; aksine onlar çok çabuk gelir geçer. Asıl olan insanların, farklı ideolojilerde olsalar bile yüreklerine dokunup saygıyı korkuyla değil sevgiyle kazandırmalarıdır.”

En kötüsü de toplumsal psikolojide insanların sisteme hatta hukuksal işleyişe güvensizlikleridir. Bu olay birçok insanda aynı kurumlarda karşımıza çıktığı gibi ‘büyümeye sınır sendromu’nu oluşturmaktadır. Kimi zaman söylediklerimizle uyguladıklarımızın tezatlığını çok sonra algılarız. En tedirgin edici olanı ise insanların yaşananları konumlandıramamalarından ötürü sessiz, güvensiz, huzursuz ve tepkisiz kalmalarıdır. Çünkü bireyin geleceğini planlaması için işine odaklanmasını bekleriz. Oysa yaşamsal huzuru ve sistemsel güvensizliği söz konusuysa birincil ihtiyaçlarının yerini çok daha önem teşkil eden büyümeye, üretmeye sınır sendromu oluşturacaktır.

Geçen hafta dünyaca ünlü Nature dergisinin yaptığı endeksi buldum. 2005 yılından beri Nature endeksi genellikle ülkeleri ve üniversiteleri kıyaslamak için bir ölçü kabul ediliyor.

3 ölçüt kullanılıyor. 1. ölçüt doğrudan o ülke bilimlerince yazılan makalelerin sayısı, 2.ölçüt bu makalelerin yazar sayısına bölünmüş hali ve 3.ölçüt ise kompozit (ağırlıklandırılmış) endeks. Esas kıyaslama son endeks üzerinden gerçekleştiriliyor. 1. sırada Amerika yer alıyor. Suudi Arabistan ise 35. sırada yer alıyor. Dünyanın en iyi 200 bilim kurumu / üniversitesi arasında Türkiye’den tek bir kurum bile yok. Son 1 yılda ise bilimsel çıktımız % 3 düşmüş. Ve biz hala heyecanla dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı istiyoruz.

Bilimimizin üst kulvarlarda üretken olamaması demek, kendi teknolojilerimizi, kendi dizaynlarımızı yapma yeterliliğimizin olmadığı anlamına gelir. Başka ülkelerin bilimi ve teknolojisiyle tasarladığı ürünlerin taşeronu olmaya devam etmek, bizi ne uzatabilir ne kısaltabilir.

Aslına baktığımızda dünya lideri olmak için çok üretmek ve piyasayı istila etmek yetmiyor. Küresel anlamda kültüre ve sanata, popüler beğeniye hitap eden ve herkes tarafından rahatlıkla kullanılabilecek hatta vazgeçilmeyecek çözümleri üreten ülkelerin liderlik yarışında önde olacaklarını öngörmek gerekiyor.

Bizim toplum olarak genç bir nüfusa sahip olmamızın avantajımız olduğunu düşünüyorum. Okullara fatih projesiyle dağıtılan tabletler bilgiye hızla erişimi artırdı. Sadece teknolojik ekipman değil, onu doğru ve verimli kullanacak proaktif beyinlerin yetişmesi 2023 hedeflerine yakınlaştıracaktır.

Genç beyinlere sahip çıkıp onlardaki üretme potansiyelini diri tutarak ekonomik dalgalarla da başedebiliriz. Aynı gemide olduğumuzu unutmadan tabii ki..

Keyifli pazarlar.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X